Intransitive (Geçişsiz) Phrasal Verbs
Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler nesne almazlar. "Once you leave home, you can never really go back again." “Evden bir kez ayrılırsan, bir daha asla geri dönemezsin.”
Fiil
Anlam
Örnek
break down
bozulmak
That old Jeep had a tendency to break down just when I needed it the most.
“Eski cipim, ona en ihtiyacım olduğu zamanda bozuldu.”
catch on
tutmak
Popular songs seem to catch on in California first and then spread eastward.
“Popüler şarkılar önce California da tutar daha sonra doğuya doğru yayılır.”
come back
Geri dönmek
Father promised that we would never come back to this horrible place.
“Babam, bu berbat yere bir daha dönmeyeceğimize söz verdi.”
come in
girmek
They tried to come in through the back door, but it was locked.
“Arka kapıdan girmeyi denediler ama kapı kilitliydi.”
come to
Şuuru yerine gelmek
He was hit on the head very hard, but after several minutes, he started to come to again.
“Kafasını çok kötü çarptı ama birkaç dakika sonra bilinci yerine gelmeye başladı.”
come over
Ziyaret etmek
The children promised to come over, but they never do.
“Çocuklar ziyaret edeceklerine söz verdiler ama hiç gelmiyorlar.”
drop by
Habersiz ziyaret etmek
We used to just drop by, but they were never home, so we stopped doing that.
“Eskiden habersiz uğrardık ama onları hiç evde bulamazdık bu yüzden artık gitmiyoruz.”
eat out
Yemek için dışarıya çıkmak
When we visited Paris, we loved eating out in the sidewalk cafes.
“Paris’e gittiğimizde kaldırım kafelerinde yemek yemeye bayılırdık.”
get by
Hayatını sürdürmek
Uncle Heine didn't have much money, but he always seemed to get by without borrowing money from relatives.
“Heine amcanın çok fazla parası yoktu ama o, akrabalarından borç almadan da her zaman hayatını sürdürürdü.”
get up
kalkmak
Grandmother tried to get up, but the couch was too low, and she couldn't make it on her own.
"Büyükannem ayağa kalkmaya çalıştı ama kanepe çok alçak olduğu için kendi başına kalkamadı."
go back
Geri dönmek
It's hard to imagine that we will ever go back to Lithuania.
“Litvanya’ya bir daha geri dönemeyeceğimizi düşünmek çok zor.”
go on
Devam etmek
He would finish one Dickens novel and then just go on to the next.
“Dickens romanının birini bitirir, hemen bir sonrakine devam ederdi.”
go on (2)
Olmak, meydana gelmek
The cops heard all the noise and stopped to see what was going on.
“Polisler bütün gürültüyü duydu ve neler olduğuna bakmak için durdu.”
grow up
büyümek
Charles grew up to be a lot like his father.
“Charles tıpkı babası gibi olmak için büyüdü.”
keep away
Uzak durmak
The judge warned the stalker to keep away from his victim's home.
“Yargıç, suçluyu kurbanın evinden uzak durması için ikaz etti.”
keep on (with gerund)
Devam etmek
He tried to keep on singing long after his voice was ruined.
“Sesini iyice kaybetmeye başladıktan sonra bile şarkı söylemeye devam etmeye çalıştı.”
pass out
bayılmak
He had drunk too much; he passed out on the sidewalk outside the bar.
“Öyle çok içmişti ki barın önündeki kaldırıma düşüp bayıldı.”
show off
Gösteriş yapmak
Whenever he sat down at the piano, we knew he was going to show off.
“Piyanonun başına ne zaman otursa, gösteriş yapacağını bilirdik.”
show up
Varmak, ortaya çıkmak
Day after day, Efrain showed up for class twenty minutes late.
(Efrain ardı ardına derse yirmi dakika geç kalıyordu.)
wake up
Uyanmak
I woke up when the rooster crowed.
“Horoz öttüğünde uyandım.”
kaynak: