Deniz Gezmiş 60 yaşında!
Hepimiz birer Deniz’iz
“Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da hakimiyeti milliyeye müstenit, bilakaydüşart müstakil yeni bir Türk Devleti tesis etmek. İşte, daha, İstanbul’dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz tatbikatına başladığımız karar, bu karar olmuştur.” Mustafa Kemal - 15 Ekim 1927
Deniz Gezmiş’in resmi kayıtlardaki (nüfus cüzdanındaki) doğum tarihi, 28 Şubat 1947’dir.
Yıl, 2007...
60 yıllık bir tarih.
Tarihler çok şey anlatır.
Bir dönemin toplumsal yaşam anlayışını anlatmak amacıyla, “47’liler” tanımlaması yapıldı. Bu tanım kabul gördü, benimsendi. “47’liler” denilerek, 40’lı yıllarda dünyanın genelinde yaşanan her türlü değişim, dönüşüm açıklanmaya çalışılıyordu.
1940’lı yıllarda, dünyada ve Türkiye’de önemli dönüşümler yaşanıyordu. Dünyanın geleceği hakkında planlar yapılıyor, kararlar alınıyordu. 1940’lı yıllarda alınan kararlar gereğince, toplumların geleceği belirlenmek isteniyordu.
Bu kararları kabul edip benimseyenler de oldu, bu kararları kabul etmeyip karşı çıkanlar da oldu.
ABD’nin başını çektiği kapitalist-emperyalist düzen, kendi düzenini diğer milletlere kabul ettirebilmek için her türlü yöntemi uyguladı. Bu yöntemi kabul etmeyip karşı çıkan milletler de kendi milli kurtuluş anlayışları doğrultusunda toplumsal yaşantıyı dönüştürmeye çalıştı.
Ülkemizde de bazı kesimler ABD’nin dayattığı emperyalist politikayı kabul etmeyip milli bir politika izlemek istedi. Bunun için çaba gösterdi. ABD’nin emperyalist politikasına karşı direnen en önemli güç, 1940’lı yıllarda doğan gençlerdi.
Her dönemi açıklayan, yansıtan bazı temel öğeler vardır. 1960’lı yıllarda milliyetçi-devrimci Türk gençlerin tek amacı, ülkenin her anlamda bağımsız olmasıydı.
Gençlerin hepsi bu amaçla hareket ettiler.
Milliyetçi-devrimci Türk gençliğinin bu amaçla 1967 ve 1970 yılında yaptığı iki eylemden örnek vermek istiyorum:
İstanbul, Ankara ve Ege Üniversitelerine bağlı on iki üniversite ve yüksek okul öğrenci kuruluşu temsilcileri, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ)’nde 29 Temmuz 1967 cumartesi günü, Türkiye’nin geleceği hakkında toplantı yapmış, görüş alışverişinde bulunmuştu.
30 Temmuz 1967 Pazar günü de toplantılarına devam eden öğrenci liderleri, sabahleyin toplantılarına başlamadan once, Anıt-Kabir’e çelenk koymuş, Demokrat Parti (DP)’nin devamı olduğunu söyleyen Adalet Partisi (AP) iktidarını Atatürk’e şikayet etmişlerdi.
Türk gençlik kuruluşları adına TMGT Genel Başkanı Alp Kuran, Anıt-Kabir’deki deftere şunları yazmıştı:
“Büyük Atatürk, bugün siyasi iktidar sahiplerini sana ve senin manevi şahsında Yüce Türk Ulusu’na şikayet etmeye geldik. Senin herkesten fazla güvendiğin ve Cumhuriyeti emanet ettiğin bağımsız Türkiye’nin geleceği demek olan Türk Gençliğine karşı bugün siyasi iktidar sahipleri, düşmanca bir davranış, her türlü gayri kanuni, gayri ahlâki, gayri insani baskılara ve tertiplere girişmiş bulunmaktadırlar. En büyük ülkün olan tam bağımsız, çağdaş medeniyet seviyesine çıkmış, istisnasız bütün vatandaşları mutlu ve müreffeh bir Türkiye yaratmak için Türk gençliği her şeye rağmen sonuna kadar savunacaktır. Senin ilkelerinden ve söylevlerinden aldığı ilham ve güçle mutlaka başarıya ulaşacaktır. Müsterih uyu...”
Üç gün üst üste devam eden gençlik temsilcileri toplantısından sonra 31 Temmuz 1967 pazartesi günü yayımlanan ortak bildiride, “Gençliğe karşı girişilen kanun dışı hareketlerin hesabı sorulacaktır. Bu çok yakındır.” denmiş, “Halkın bu düzen içinde haysiyetine yakışır bir hayata kavuşmasının imkânsız olduğu” belirtilmiştir.
Bildiride, faşist bir yönetime gidildiği de anlatılmış, buna karşı koyulacağı açıklanmıştı. Ege, Ankara, İstanbul Üniversiteleri ve Yüksek Okullarının en büyük on iki gençlik kuruluşundan başka İstanbul Robert Koleji, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi Talebe Birlikleri ile TMTF Erzurum Temsilcisinin de imzaladıkları ortak bildiride özetle şöyle denilmişti:
“Türkiye iktisaden geri bırakılmış bir ülkedir. Tüm geri bırakılmış ülkeler gibi Türkiye de, yeni sömürgeciliğin at koşturduğu bir ülke haline gelmiştir. Yeraltı ve yerüstü kaynakları ABD ve onun Türkiye’deki ortakları tarafından sömürülmektedir. Halkımızın alınteri bir avuç çıkarcı zümreyi zengin etmekte kullanılmaktadır. İşte bu koşullar altında halkımızın kalkınması insanlık haysiyetine yaraşır bir hayat düzenine varması imkânsızdır. Halk çıkarını ayaklar altına alan, halkın sırtından yaptıkları servetini daha da arttırmaktan başka bir şey düşünmeyen emperyalizmin yerli ortakları, politik gücü de ellerinde tutmaktadırlar… Yalnız halkın çıkarını savunan, halkın gerçekleri görmesi, uyanması için Anayasa ve kanunlar içinde mücadale eden üniversite gençleri ve örgütleri kanunsuz hareket etmekle suçlanmakta, mahkemelere verilmekte ve hatta gençler sokaklarda dövülmektedir. Gençlik örgütleri hakkında açılan davaların hemen hepsinin tarafsız Türk mahkemeleri tarafından beraat ve takipsizlikle sonuçlandırılması aslında kimin kanun dışında olduğunu açıkça ortaya koymaktadır… Türkiye halkı üzerine ABD emperyalizmine ilişkin olarak evvelden planlanmış bir oyun oynanmakta ve şiddet tedbirleri arttırılarak faşist bir idareye doğru gidilmektedir. Biz aşağıda imzaları bulunan gençlik örgütleri, Türk halkına karşı girişilen bu hareketle Anayasa ve kanunlar çerçevesinde sonuna kadar savaşmaya kararlı olduğumuzu kamuoyuna duyurur, Türk işçilerini, köylüsünü, ilerici aydınlarını yani tüm halkı bu ortak düşman emperyalizme ve faşizme karşı bizimle birlikte savaşmaya çağırırız.”
Dönemin Atatürkçü milliyetçi gençleri tarafından alınan karar gereğince, Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu (TDGF) İstanbul Bölge Yürütme Kurulu, 16-21 Mart 1970 tarihleri arasında, TDGF Ankara Merkezi ise, 14 Mart 1970 tarihinde başlatılmak üzere, “Bağımsızlık Haftası” düzenledi.
14 Mart 1970 günü, saat 12.00’de Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi (DTCF) bahçesinde herkese açık toplantı yapıldı. Herkese açık genel toplantıda, dönemin öğrenci liderleri günün anlamına uygun konuşmalar yaptı.
Genel toplantı sonunda alınan karar, saat 13.30’da toplantıya katılanlara bildirildi.
Açıklanan karar gereğince, Mustafa Kemal’in kurduğu Birinci Büyük Millet Meclisi’ne gidilecek ve orada da Türkiye’nin geleceğiyle ilgili tartışma yapılacaktır. Kurtuluş Savaşı Meclisi’ni, “milli” ilan eden binlerce genç, memur, işçi ve diğer vatandaş, en önde taşınan bir Türk bayrağı ile DTCF bahçesinden, slogan atarak Ulus’a doğru yürümeye başladı.
Çok büyük bir hızla ve zaman zaman koşarak ilk TBMM önüne gidildi.
İlk TBMM’de sanki bir parlamentoda milletvekillerinin yaptığı çalışma gibi bazı konular tartışıldı, görüşüldü.
Yapılan konuşmalar ve tartışmalar sonunda alınan kararlar yazılı duyuru haline getirildi. Hep bir ağızdan söylenen İstiklâl Marşı’nın ardından ilk parlamentoda yaptıkları toplantı sonunda, ilk TBMM balkonundan Ulus Meydanı’nda bulunan binlerce kişiye “Milli Kurtuluşçu İlk Büyük Millet Meclisi’nde Toplantı Yapan Devrimci Gençler” imzasıyla bir duyuru açıklandı.
Basın toplantısının ardından öğrenciler, saygı duruşu yaptı, bağımsızlık andı içti ve İstiklâl Marşı’nı söyledi.
1947’den 2007 yılına. Tam 60 yıl...
“47’li” diye tanımlanan milliyetçi-devrimci Türk gençlerinin 1967 ve 1970 yılında ortaklaşa aldıkları bu kararların anlayışıyla 2007 yılında gençler haykırıyor:
“Hepimiz birer Deniz’iz!
|