Bölüm 2 : Yeni Bir Dünya
Sabah uyandığımda herşey çok farklıydı. Buranın havası insana iyi geliyordu - ve acıktırıyordu da -. Çalar saat daha çalmamıştı, hah! Şehirdeyken 5 dakika daha uyumak için kahvaltı yapmazdım. Banyoya gittim, sakallarım biraz çıkmıştı. Traş olmak için jileti bulamıyordum.
"Baba, traş bıçağı nerede?" dedim. Ses gelmedi.
" Baba ? "
Yatak odasına koştum. Babam horul horul uyuyordu. Horlaması banyodan duyulmasada koridordan rahatça duyuluyordu. Tekrar banyoya gittim. Yine bulamadım. Ve kafama dank etti. Zaten bavulumda 4-5 adet vardı. Odamda bavulumu açmak için gittim ve traş bıçağını aldım. Suratımda belli belirsiz bir değişme vardı. Ve aynaya bakmak için eskiden yüksek yere çıkardım. Şimdi kendimi görüyordum. 1 gün içinde 10 santim uzamışmıydım ? İmkansızdı. Her ne ise, sanırım yaşlı Sam'dan bir iyilikti, aynayı aşşağı çivilemişti galiba. Umursamadım. Tıraştan sonra çok acıkmıştım. Kendime yumurta kırdım ve daha sıcakken ağzıma 2-3 lokma tıkıştırdım. Tanrım ! Ne kadar acıkmıştım. Bir tava yetmedi, 2. tavaya bu sefer 4 yumurta kırdım ve zorlanmadan yedim. Açlığım dinince kendime kahve yaptım ve okula hazırlandım. Yeni
Second Beach ortaokuluna yazılmıştım. İkinci kumsal. Burayı seviyordum...
Okula giderken pek birşey dinlemedim. John, Dave ve Justin'i okul kapısında beni beklerken buldum. Aramızda ilginç diyaloglar geçti. Onlar için çok anlamlı olsada, ben hiçbirşey anlamamıştım.
" Hey, Jeff. Bugün okul çıkışında işin var mı ? "
" Neden ? "
" Var mı yok mu ? "
" Yok sanırım. Ne oldu ? "
" Hiç. Grupça ormana gidecektik. Orada ilginç şeyler
öğrenecekmişiz. "
" Nasıl ? "
" Gittiğimizde görürsün. Benimde bir fikrim yok."
" Sanırım babamdan bir kaç efsane (zırvalık) dinleyeceğiz. " dedim ve güldük.
Tam o anda zil çaldı. Sınıflara dağıldık. Seçmeli ders olarak İspanyolca'yı seçmiştim. Paul ile aynı sınıftaydık. Dersi dinlemeye çalıştım ama çok sıkıcıydı. Paul, her zaman derslere önem verirdi ama sanırım 3,5 yıl sonra pek dinlemiyordu artık.
Ders arası olduğunda toplandık. Herkes düne göre gözle görülür uzamıştı. Kimse derslerden bahsetmiyordu. Ne olmuştu ? Ben dahil bizim tüm 6'lı ergenliğin aynı safhasındamıydık ? Bu düşünce gülmeme sebep oldu.
Okul bittiğinde ormana gittik. Sam, Paul'un babası Taylor Frozen'de oradaydı. Neler olduğunu merak ettim. Derken Sam, hiç beklenmedik otoriter bir biçimde bize " Oturun. Lütfen. " dedi. Şaşkın bir biçimde ağaçların altına oturduk. Hava bu şehirin ortalama havasına göre sıcaktı. Havada bulut vardı ve sıcakmıydı ? Bir terslik vardı.
" Çocuklar, öncelikle bu anlatacaklarımı iyi dinleyin. " dedi ve anlatacaklarını bekledik.