Bölüm 1 : Hazırlıksız
Terminalde uçağımı beklerken saat öğlen 14.35 gibiydi. Uçağıma 5 dakika vardı. Kaldığım evden ayrılmak bir hayli sevindiriciydi. Babamla yaşanılmaz olunca 7. sınıfta April teyzemin yanına taşınmıştım. Babam, annemin ölümünden sonra çok üzülmüştü, sinir krizleri, depresyonlar...
Ama artık kendini toparladı diye düşündüm. Doğruydu, toparlamıştı. Telefondaki sesi bile güzel geliyordu. Teyzem ben giderken ne demişti ? " Kendini hazırla balım. Artık şehirde yaşamayacaksın. " Eh, babamı suçlayamazdım. orası çok kasvetliydi. Gece gündüz bulutluydu, çok az güneşliydi. Bizim yaşadığımız yer ise bir sahildi. Şehirden 30-35 kilometre uzak, ormana biraz yakın. Oradaki arkadaşlarımı özlemiştim. John, Dave, Stan, Justin, Paul... Hepsini çok özlemiştim. Şehir bana göre değildi. Zaten geçen 3,5 sene pek iyi değildi. Kimseyle bağ kurmamıştım. Herkesten daha güçlüydüm, o yüzden şakayada maruz kalmadım. Ben ayrılırken sadece birkaç
yüzeysel kızın üzüleceğini biliyordum. Kimseyle çıkmayı düşünmemiştim. Neyse, uçağımın gelmesine -
" Seattle yolcuları için son çağrı. "
Vay be, demekki uçağım geleli 2 dakikadan biraz fazla olmuştu. Koştum ve yerimi aradım. Pencere kenarıydı. Pek umursamadım, yol boyunca uyuyacaktım. Gerçi Seattle'ın bir kasabasında oturacaktık. Yada kasabasının yakınlarında. Küçük bir yerdi. Forks. Neyse, yolculuk güzeldi ama 3 saat araba yolculuğu midemi kaldırdı. Eve vardığımda her şey normaldi. John, Dave, Stan, Justin ve Paul beni eve kadar taşıdılar. Vay ! Demek ki uzun zamandır bekleniyordum.
Hepsi uzamıştı, 16 değilde sanki 19 yaşlarındaymış gibi. Sanırım buranın havasındaydı sorun. Her neyse, babamı görmek istiyordum. Yaşlı Sam. Ah! Sanırım onu beklediğimden daha çok özlemiştim. İçeri girdiğimde o en sevdiğim
televizyon izleme koltuğunda, bana bakıp gülümsüyordu. Gittiğimden beri pek birşey değişmemişti.
" Evine hoş geldin evlat. " dedi. " Seni çok özledik, oğlum. Jeffrey. "
" Sadece Jeff baba. "
" Ah. " dedi. İsmimin uzun hâlini sevmediğimi unutmuştu. " Özür dilerim, Jeff." dedi ve sırıttı. " Seni görmeyeli o kadar uzun zaman oldu ki..." dedi.
" Yapma baba," dedim. " Hemen de duygu sömürüsüne başlama. " dedim ve kahkahayı bastık. Yemek çok sessizdi. Sessizliği ilk bozan o oldu.
" Ee, şehir nasıldı ? " dedi. Öylesine sormuştu, muhabbet etmek istiyordu. Tabii bende istiyordum.
" Gürültülü, temiz değil ve egzoz dumanları felan.." bunları daha önce takmamıştım tabii. Ama burası huzurluydu,
temizdi.
" Hmm... " dedi ve yemeye devam ettik.
Ağzıma tavuğu doldururken babam bana hayretle bakıyordu.
" Yavaş ol evlat, 2 günlük akşam yemeğimizi 1 saatte yediğin yetmiyor anladık, ama nefes almalısın. " dedi.
" Ne yapim, burası insanın iştahını açıyor. " dedim ve sessizce güldük.
Buraya gelmemle beraber geçirdiğim en normal gün buydu herhalde.