Tekil Mesaj gösterimi
  #186 (permalink)  
Alt 01.05.10, 14:50
Walter Bishop - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Walter Bishop
Profesör Baykuş
 
Kaydolma: 21.08.09
Erkek - 31
Mesajlar: 2.158
Teşekkürler: 447
Üyeye 347 kez teşekkür edildi
Standart Cevap: Bir Damla Kan... 1.Bölüm: Milford Kasabası

karakter tanıtımları ilk sayfaya eklenmiştir.

UyarıGörmek için lütfen buradan üye olunuz.


12.Bölüm: Kan Kırmızısı
Elizabeth Poynter’ın ağzından;
Kan kırmızısı kadar güzel dudakları boynumda dolaşıyordu. Sopsoğuktu dudakları bir buz kadar soğuk, bir kar kadar yumuşak. Dişleri bembeyaz ve soğuktu aynı dudakları gibi çok sivrilerdi azı dişleri olabildiğince sivri. Sonra boynumda bir ağrı oluştu, boğazımı dişliyordu. Beni vampire dönüştürmek için yapıyordu bunları. Dişlerimi boynumdan çektiği an kanlar göğüslerime kadar süzülüyordu.

Karşımdaydı ağzı kanımla kirlenmişti. Dudaklarının üstünden kanlarım yere damlıyordu. Eliyle ağzındaki kanlarımı temizledi ve kendi bileğini ısırarak kanını akıtmaya başladı. Sonra yanıma iyice yaklaşarak eliyle kafamı tuttu ve beni yattığım yerden yavaşça kaldırdı. Sonra gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı.

“Emin misin Elizabeth? Bunu yapabilecek misini?”

“Eminim Chris beni hemen dönüştürmeni istiyorum bunun için buradayım zaten.”

“Umarım bu yaptığından pişman olmazsın Liz.”

“Umarım.” Dedim halsizce bir gülümseme ile.

Sonrasında ise bileğinden kanını içtim. O kadar tatlıydı ki bal bile yanında acı kalırdı. Uyuşturucu gibiydi neredeyse havalara uçacaktım ki bedenim buna dayanamadı ve gözlerim yavaşça kapanmaya başladı.

Gözlerimi açtığımda bir yatakta yattığımı fark ettim. Yorgun ve hastaydım. Aç ve halsizdim. Beni neyin doyuracağını bilmiyordum. Açtım hem de hiç olmadığım kadar. Ayağa kalktım ve bu küçük odanın içinde dolaşmaya başladım. Yatak, odanın ortasındaydı yanında bir sehpa vardı. Yatak, dolap ve odanın duvarları herşey altın kaplamalıydı. Çok eski olduğu her halinden belli oluyordu bu eşyaların. Bir tanesi bile ne kadar para ederdi hayal bile edemiyorum.

Derken, birden odanın kapısı açıldı, Chris ve yanında ona benzeyen biri içeri girdi.

“Uyanmışsın Liz. Aramıza hoş geldin demek için geldim.”

“Teşekkürler Chris. Burada olmaktan pişman olmam umarım.”

"Umarım,Üstünü değiştirmek istersen dolapta bazı kıyafetler var.”

“Teşekkürler Chris tüm yaptıkların için.”

“Bir şey değil Liz. Senin benim hayatımı kurtardığın gerçeği bunun yanında az kalır.”

“Beni utandırıyorsun. Neyse bir şey mi söyleyeceksin?”

“Evet, ama sen üstünü değiştirdikten sonra söylersem daha iyi olacak ayrıca sana evi de gezdiririm bu arada.”

“Peki, Chris, hemen değiştiriyorum üstümü” dediğime kalmadan ikisi de odadan çıktı.

Hemen dolabın önüne giderek üstüme bir şeyler baktım. Ne olursa olsun güzel görünmeliydim. Her kadının yapmaya çalıştığı şey budur zaten. Ne olursa olsun, hangi durumda olursa olsun güzel görünmek onlar için önemlidir.

Neredeyse dolaptaki bütün elbiseleri denemiştim ama en güzelini bir türlü seçememiştim. Sonunda dolabın arkasında kalan kan kırmızısı bluzu gördüm ve onu giydim. Altıma da bir kot pantolon çektim mi tamamdı zaten.

Üstümü giyindikten birkaç dakika sonra odanın kapısı çalınmaya başlandı. Kesinlikle Chris’di bu. Yine o olduğundan emin olmak için kim olduğunu sordum.

“Kimsiniz?”

“Orlando. Orlando Rousseau.”

“Ne istemiştiniz?”

“Size almak için geldim, Chris sizi beklerken ağaç oldu da aşağıda.”

Gülümseyerek kapıyı açtım. Kapının arkasındaki kişinin bu kadar yakışıklı olacağı aklıma gelmezdi. Sarı kısa kesimli saçları, büyük ve ela gözleri beni kendine çekiyordu. Kırmızı dudakları insanda günah işleme isteği uyandırıyordu. Bir dakika ya ben artık insan değildim ki!

“Bana bakmayı kesip benimle gelecek misin yoksa bana bakmaya devam mı edeceksin?”

Utancımdan kıpkırmızı olacaktım. Ona baktığım bu kadar belli oluyormuydu.

hiçbir şey söylemeden onu takip ettim. Aşağıya Chris’in yanına inene kadar onu arkadan izliyordum. Çok heybetliydi ya da bana öyle geliyordu. Acaba kimdi? Ne yapıyordu? Burada ne işi vardı? Çok merak ediyordum. Neden böyle bir hisse kapılmıştım, bunun adı aşktı ama bir kaç gün önce başka birine âşık değil. miydim zaten hem de ölümüne kadar sevmiyor muydum?

“Bu kadar çekici olduğumu bilmiyordum?” dedi bir anda merdivenlerin ortasında durarak.

"Efendim. Ne dediniz?"

"Ölümüne birini severken aniden yüreğini birisine kaptırmak ne garip şey değilmi?"

“Düşüncelerimi mi okuyorsun? Bütün düşündüklerimi duydunuz mu?”

“Evet. Benim hakkımda olan her şey duydum.”

“Bir vampir bir vampirin düşüncelerini nasıl duyabilir?”

“Sen tam olarak vampir sayılmazsın. Biriyle beslenmediğin sürece bazı özellikler sende oluşmaz Liz.”

“İnanamıyorum.” Dedim utanıyordum, şimdi bunu da duyuyordur.

“Evet, bunu da duydum. Utanmana gerek yok bende senin için aynı şeyleri düşünüyorum.”

“Bunu öğrendiğim iyi oldu.” Diyerek merdivenlerden inmek istedim.

Sonra yolumuza devam ettik. Chris’in yanına gelene kadar hiç konuşmadık.

“Sonunda gelebildin Liz. Sana da teşekkürler Orlando.”

“Bir şey değil Chris.” Diyerek Orlando yanımızdan ayrıldı.

“Nereden başlamak istersin Liz.” Dedi Chris.

“Bilmiyorum. Evin sahibi sensin.” dedim.

“O zaman gel benimle ben nereden başlayacağımızı çok iyi biliyorum.”



Bu mesaj; Walter Bishop tarafından '01.05.10 - 23:24' tarihinde değiştirildi. Sebep: Üst üste birden fazla mesaj yazamazsınız.
Alıntı ile Cevapla
Teşekkür Edenler: