Tanrı Apollon'un oğlu Karia kralı Miletos'un ikiz çocuklarından erkeğin ismi Caunos ( Kaunos ), kız olanın ismi ise Biblis ( Byblis ) dir. Mitolojiye göre çocuklar birlikte büyürler ve zamanla birbirlerine aşık olurlar. Herkesten sakladıkları ilişkileri bebekleri doğduğunda ortaya çıkar. Bu olaya çok sinirlenen Kral Miletos, Kaunos'u ülkesinden kovar.
Ülkesinden kovulan Kaunos, yakın arkadaşları ve kendini sevenler ile birlikte Likia sınırlarında, Günümüzdeki Dalyan bölgesine gelerek kendi adını taşıyan Kaunos kentini kurmuştur.
Gelelim Byblis'e. Onun için hayat çekilmez bir durum almıştır. Babasının ve çevresindekilerin aşağılaması ve hakaretleri, bir yandan da Kaunos'a olan özlemi ile sürekli ağlamaktadır. Ağlamaktan gözpınarları kurumuştur. Öyleki mite göre Dalyan'daki labirenti andıran kanallar Biblis'in gözyaşlarının aktığı yolların aşınmasından oluşmuştur.
Byblis bir çeşmeye dönüşüyor
Uzun, siyah çam dizilerinin arkasından kan rengi bir ay yükseliyor.
Zorlukla seçebiliyor Byblis.
Uzun gözlerini kaplayan ıslak bir zarmış gibi geliyor ona.
Ormanda sonsuz bir sessizlik uyuyor.
Kocaman bir yaş damlası var sol gözünün kenarında.
Byblis hiç ağlamadı. Öyle inanıyor ki o ölmek üzere, ve iç çekiyor,
gizemli, kutsal bir huzur hissi eşlik ediyor gibi ona.
Gözyaşı genişliyor, titriyor, büyüyor ve birdenbire düşüyor yanaklarından.
Hareket etmiyor Byblis. Donup kalıyor gözleri, aydan önce.
Ve kabaran bir gözyaşı damlası daha beliriyor sol gözünün kenarında.
Tıpkı bir önceki gibi bu da büyüyor gitgide, kirpiklerinin üzerinden kayıyor ve düşüyor.
İki yeni gözyaşı doğuyor, iki yanan damla,
yanaklarında ıslak iki çizgi bırakarak ağzının kenarına kadar ulaşıyorlar.
Acı-tatlı, zayıf bir taT bezdiriyor iyice bu ufaklığı.
Bir daha asla Cauno'nun eline dokunamayacak elleriyle.
asla göremeyecek parıldayan gölgeli bakışlarını, sevgilisinin yüzünü, saçlarını.
Bir daha asla sıkıca sarılıp birbirlerine aynı yatakta uyuyamayacaklar.
Ormanlar unuttu onun adını.
İçinde patlak veren ümitsizlik yüzünü ellerinin arasına düşürüyor;
ama durmuyor gözyaşları ve yanan yanaklarını yıkıyor. bunun mucizevi bir bahar olduğunu,
tüm acılarını alıp götürmek için geldiğini düşünüyor Byblis, sel sularının ölü yaprakları taşıdığı gibi.
Usul usul doğuyor gözyaşları içinde onun.
Gözlerine tırmanıyorlar, akıyorlar, taşıyorlar, yanaklarından ılık bir çarşaf gibi kayarak.
Küçük göğüslerini basıyor yaşlar ve titrek bacaklarından düşüyorlar.
Artık hissetmiyor onları daha fazla,
birer birer, uzun gözkapaklarının arasında tükenmeyen sihirli bir suya,
hiç durmayan tatlı bir akıntıya dönüşüyor yaşlar.
Tam bu sırada, ay ışığının uyandırdığı ebedi orman yaratıkları çıkıyor her yandan.
Ağaçların kabukları saydamlaşıyor ve nymphe'lerin silüetleri görünüyor,
ormanın dört bir yanından, yaşadıkları sulardan, dağlardan,taşlardan titrek naiadlar ortaya çıkıyor.
Byblis'in etrafına toplanıyorlar, dehşet içinde sesleniyorlar ona,
gözyaşlarının toprağın içinde yılankavi çizgilerle usul usul yol aldığı,
gözlerinden sellerin taştığı bu çocuğa.
Ne sesler, ne adımlar, ne de gece rüzgarı, byblis başka hiçbir şeyi duymuyor
yavaş yavaş sonsuzluğa dönüştüğü bu hissin dışında.
Gözyaşlarının oluşturduğu bu selin altında,
derisi pürüzsüz bir mermer beyazı haline geliyor suların yıkadığı.
Rüzgar dalgalandıramayacak saçlarını bundan sonra.
Tamamen taşlaştı artık o. Gölgeli bir ışık görüyor bir an için hala yanından ayrılmayan. Birdenbire o da yok oluyor titreşerek; ama taze göz yaşları akıyor gözlerinden hala.
Ve böylece Byblis bir çeşmeye dönüşüyor
-alıntıdır-