Özel Okullarda Yabancı Dil Öğretiminin Tarihi ve Günümüzdeki Yeri
by Hilal Demir
GİRİŞ
Türk Eğitim tarihinde özel okullarla ilgili olarak belirgin ve somut gelişmelere rastlamamaktadır. Özellikle Türklerin Tanzimat dönemine kadar özel okulların açılması ve işletilmesi ile ilgili çalışma yapmamışlardır. Daha sonra çıkarılan yasalar ve uygulamalarla Türkler ancak 19. yy. ’den sonraki dönemde birtakım girişimlerde bulunmuşlardır.
Bu okullarda öğretilen yabancı dil ise tarihsel gelişim süreç içerisinde birtakım değişiklikler göstermektedir. Önceleri sadece dini amaçla kullanılan yabancı dil öğretimi daha sonra günün koşullarına ayak uydurma amacıyla önem kazanmıştır. Gerek siyasi gerekse ekonomik ve ticari ilişkileri devam ettirebilmek için öğretilen yabancı diller çeşitlilik göstermeye başlamıştır.
Günümüzde Türkiye’de kurulan özel okullar ve bu okullarda verilen yabancı dil öğretimi ile ilgili bilgi vermek için hem özel okulların hem de yabancı dil öğretiminin tarihi gelişimine kısaca göz atılmalıdır. Tarihsel gelişim günümüzdeki özel okullara ve yabancı dil öğretimine ışık tutacaktır.
Tarihsel süreçteki gelişmeler birkaç bölüme ayrılarak incelenmiştir: Cumhuriyet öncesi dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılma devrinde çeşitlilik gösteren ve geniş haklardan yararlanan azınlıkların açtığı özel okullar ve o millete ait dillerle yapılan bir eğitim ve öğretim göze çarpmaktadır.
Cumhuriyet döneminde ise açılmış olan özel okullar kapanmamış ancak yenilerinin açılmasına izin de verilmemiştir. Daha sonra gerçekleştirilen kanunlara göre düzenlenmiştir.
Günümüzde ise Avrupa Konseyi oluşturularak yabancı dil öğretimiyle ilgili yeni plan ve projeler ortaya atılmıştır. Türkiye ise bu plan ve projelere kendi içerisinde ve diğer devletlerle işbirliği kurarak ayak uydurmaya çalışmaktadır.
CUMHURİYET ÖNCESİ DÖNEM : (1299 – 1923)
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk zamanlarında yapılan yabancı dil öğretimi ancak İslam’a davet aracı olarak kullanıldığından gerçekleşebilmektedir. Bu sebeple batı dilleri hemen hemen hiç gelişmemiştir. Bu sorun ilk olarak yapılan fetihlerden sonra ortaya çıkmıştır. Çünkü fethedilen yerlerde Yunanca, Sırpça, Bulgarca, Romence ve ticaret dolayısıyla İtalyanca konuşulmaktadır. Devlet en büyük sıkıntıyı yabancı bir devletin elçi görüşme için geldiğinde veya başka bir devletle anlaşma imzalamak durumunda kaldığında çekmektedir. Osmanlı kendi elçilerini yurt dışına gönderdiğinde sorun daha da büyümektedir(
.
Osmanlı İmparatorluğu’nda 18. yy ikinci yarısından itibaren reformlar yapılmaya başlanmıştır. Yabancı dil öğretiminin okul programlarına girmesi de ilk kez bu yılda gerçekleşmiştir ve öğretilen ilk batılı dil Fransızca olmuştur.
Zamanla İstanbul’da öğretilen Fransızca’nın yetersizliği anlaşılmış ve daha iyi dil öğrenilmesi amacıyla gençlerin Fransa’da okutulması için 1839 yılında ilk adımlar atılmıştır. Bunun üzerine o zamana kadar denenmemiş bir yola başvurulmuştur. Seçilen yetenekli gençler Fransa’ya gönderilmiştir. Ancak dil öğrenmeleri için gönderilen gençlerin orada yeterince kontrol edilmemesi istenilen neticeyi vermemiştir. Bu gençlerden bir çok fire verilmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yabancı dil yanında aynı zamanda Avrupa’yı çok iyi bilen kadrolara duyulan şiddetli ihtiyaç üzerine bu kez bizzat Paris’te bir Osmanlı okulu kurulması kararlaştırılmıştır. Böylece gönderilen gençler bu okulda disiplinli bir şekilde toplu halde tutularak eğitim alacaklarına inanılmıştır. Bu amaçla 5’i Hariciye Nezareti’nden olmak üzere çeşitli kurumlardan seçilen 36 genç Fransa’ya gönderilmiştir. Bu denemenin de istenen sonucu vermediği saptanmış ve Paris’teki okul da kapanmıştır.
Yabancı dile duyulan ihtiyaç devletin daha farklı çözüm yolları aramaya bırakmıştır.
Yapılan reformlar aynı zamanda özel okulların temelini de atmaya başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda öğrenimi ve öğretiminin gelişmesi açısından Tanzimat Fermanı’nın etkisi oldukça büyüktür çünkü Tanzimat Fermanı’ndan sonra orta dereceli okulların programına yabancı dil girmiştir. Reformlar verilen ayrıcalıkların da yolunu açmıştır. Bu sayede azınlıklara fazla haklar verilmiş ve özgürlükleri genişletilmiştir. Bunun en açık örneği Islahat Fermanı’dır:
“Osmanlı tabasına dahil olan herkes mekteplerin yönetmeliği dışına çıkmamak suretiyle gerek yaşça ve gerek yapılan kabul imtihanı sonucunda gereken şartları haiz oldukları takdirde cümlesi birbirinden ayrılmaksızın Osmanlı Devleti’nde açık bulunan tedrisat yapan askeri ve sivil mekteplere alınmaları İrade-i Padişahı iktizasıdır. Bundan başka bir cemaat , maarif ve harf ve sanayie dair milletçe mektepler yapmaya izinlidir. Fakat bu çeşit mekatib-i umumiyye’nin ders verme şeklini ve muallimlerini seçme işi, üyeleri padişah tarafından seçilmiş Türk ve ekalliyet bilginlerinden karma bir meclis-i Maarifin nezaret ve teftişi altında olacaktır.”
ifadeleriyle eğitimin Devletin resmi metnine girmesiyle(Koçer, 1970: 62) azınlıklarla açılacak olan özel okullarla ilgili olarak bazı esasların getirildiği görülmektedir.
Bilahare Maarif-i Umumiyye Nezaretini kuruluşunu müteakip eğitim sistemi içerisinde özel okulların yeri de belirginleşmeye başlamıştır.
Yapılan reformlar her ne kadar ileriye ve gelişmeye yönelik yapılmak istense de zaman içerisinde karşılaşılan sorunlar devletin olumsuz yönde etkilenmesine sebep olmuştur.
İlk açılan okullar yabancılar tarafından gerçekleşmiştir ve çok iyi düzeyde yabancı dil eğitimi verilmeye çalışılmıştır. Verdikleri eğitimin kalitesi de yüksektir. Ancak bu okullarda öğrenim gören öğrencilerin nerdeyse tamamı devletin Müslüman olmayan tabasından öğrencilerdir. Müslüman halk değişik nedenlerle çocuklarını bu okullara göndermek istememiştir. Hatta Sultan II. Abdülhamid Robert Kolej’de Müslüman çocukların okumasını yasaklamıştır. Bu kararın alınmasındaki en büyük neden ise okulun misyonerler tarafından açılmış olmasıdır. Bu okullarda okuyan öğrencilerin arasına Müslüman öğrencilerin de girmesi ancak 19. yüzyılın sonlarında gerçekleşebilmiştir. Yabancıların açtıkları bu orta dereceli okullarda çok iyi yabancı dil öğretilmesine rağmen devletin açtığı yüksek okullarda istenilen başarıya ulaşılamamıştır. Yabancı dilin daha erken yaşta öğretilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Bu yüzden ciddi manada yabancı dille öğretimin yapılacağı orta dereceli bir devlet okulunun açılması düşünülmüştür.
Yabancı dil öğretimi için uygulanan denemelerin başarısızlığı üzerine özellikle İstanbul’da hem iyi düzeyde yabancı dil öğretecek hem de devletin sivil kadro ihtiyacını karşılayacak iyi düzeyde bir okul açılması için çalışmalar başlanmıştır. Fransa hükümetini yardımını sağlamak amacıyla bu ülke ile 1867’de görüşmeler yapılmıştır. Görüşmeler 1868’de neticeye bağlanmış bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu için devlet adamları yetiştiren “Enderun Mektebi” aynı amaçla daha modernleştirilerek “Galatasaray Sultanisi” adıyla 1868’de Fransızca olarak eğitime başlamıştır. Galatasaray’da modern manada Fransızca eğitimi yapılmaktaydı. Fransız hocaların da görev aldığı bu okul kısa zamanda verdiği yabancı dil eğitiminin kalitesiyle kendisini Avrupa’ya kabul ettirmiştir. Bu okuldan mezun olanlar mükemmel derecede Fransızca bilmekteydi. Sonraki yıllarda okul programına seçmeli olarak Arapça, Farsça, Ermenice, Latince, Rumca, Bulgarca, İngilizce, İtalyanca, Almanca dersleri konmuştur. 1 Eylül 1868’de açılan Galatasaray Sultanisi Türkiye’de yabancı dil öğretimi açısından bir dönüm noktası olmuştur. Bu lisenin diğer bir özelliği ise orta öğretim düzeyinde yabancı dille öğretim yapan ilk devlet okulu olmasıdır. Bu okulda Müslüman ve gayrimüslim öğrenciler beraber eğitim görmüşlerdir. Devlet eliyle yürütülen orta dereceli okulların tümünde ise yabancı dil ilk kez 1869’da okul programına girmiştir(Demirel, 2003: 7).
1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin 1. maddesinde okullar iki kısma ayrılmıştır. Bunlardan birincisi “Mekatib-i Umumiye”, ikincisi ise “Mekatib-i Hususiye” (özel okul) olarak adlandırılmıştır. Madde metninde özel okullarla ilgili olarak “yalnız nezareti devlete ve tesis ve idaresi efrad veyahut cemaate aittir.” denilmek suretiyle, özel okullarla ilgili genel prensipler konmuştur. Nizamnamenin 129. ve 130. maddeleriyle de Türk olsun olmasın Osmanlı tebaasının ve yabancıların özel okul açmaları ile ilgili hususlar düzenlenmiştir(Koçer, 1970: 115).
1876 Kanuni Esasisi’nde özel okullara yer verilerek bir nevi azınlık ve yabancıların tekelinde bulunan özel okul açma işinde Türklerin de aktif olarak rol almaları teşvik edilmiş olmaktadır. Aynı zamanda 15. maddesindeki “Emr-i tedris serbesttir.” Hükmüyle öğretim özgürlüğü ilkesi getirmiştir(Akyüz, 1982: 154).
Tanzimat devrinde azınlık ve özel yabancı liselerin açılmasına karşın Türkler de 1864 yılında ilk özel Türk okulunu açma girişimlerine başlamışlardır. İstanbul’un ilk özel lisesi olan Darüşşafaka, bugün adını Türk Okutma Kurumu’na çevirmiş olan Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye tarafından açılmış ve 15 Haziran 1873 yılında derslere başlamıştır. Önceleri öksüz ve kimsesiz Türk-İslam çocuklarını toplayıp okutmak için böyle bir okulun açılması fikri, giderek kuvvet kazanmış ve kısa zamanda bir öğretim kurumu olarak başarılı bir hizmet vermiştir. Özellikle o dönemde matematik ve fen dersleriyle Fransızca derslerinde diğer İdadi ve Sultanilerden daha kuvvetli mezun vermekle şöhret kazanmıştır(Demircan, 1988: 91).
Özel okullarda yabancı dil öğretimi orta dereceli okulların tümüne yayılmıştır ve yabancı dil öğretimi açısından ilerleme kaydedilmiştir ancak bu gelişmeler her ne kadar kontrol altına alınmak istense de yabancı özel okullara verilen ayrıcalıklar engel olmuştur.
Kurtuluş Savaşı döneminde azınlık ve yabancı okullar haricinde Türk özel okullarında bir gelişme görülmemiştir. Ancak bu dönemde Anadolu’da çeşitli maksatlarla açılmış bulunan ve faaliyet gösteren çok sayıda Rum okulunun bulunduğu bilinmektedir(Akyüz, 1982: 179).Dönemde yabancı okullar da gelişme ve yayılmalarını devam ettirmişlerdir(Akyüz, 1982: 203).
CUMHURİYET DÖNEMİ (1923 - )
Cumhuriyetin ilk yöneticileri Osmanlı eğitim kurumlarının son döneminde eğitim görmüş, Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nı yapmış olan kimselerdir.O nedenle yabancı dil öğretiminde bu kuşak aydınların Türk insanına yönelik eğitim, deneyim, görüş ve kararları egemen olmuştur(Demircan, 1988: 91).
Atatürk dönemini ilk on yıllık eğitim çalışmaları ilköğretim ve okuma-yazma öğretimi üzerine yoğunlaşmıştır. Bu dönemde yabancı dil öğretimine öncelik verilmesi yerine, ulusal kimliğin en önemli öğesi olan anadil Türkçe’nin işlenip öğretilmesi ön plana çıkarılmıştır. Yabancı dil bilgisi ise çeviri yoluyla bir teknik ve kültür aktarım aracı olarak görülmüştür.
Cumhuriyet Türkiye’sini eğitim alanında attığı ilk ve en önemli adım , 430 sayılı ve 3 Mart 1924 tarihli “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” nun çıkarılması olmuştur. Bu kanunla tüm ülke çapındaki eğitim faaliyetleri tek bir çatı altında birleştirilmiştir. Özellikle yabancıların açtıkları yabancı dille eğitim yapan okullar devletin sıkı kontrolü altına girmiştir. Yabancıların açtıkları yabancı dille öğretim yapan özel yabancı okullar kapatılmamış ama yeni okullar açmalarına izin verilmemiştir(Doğan, 1996: 13).
Bu tarihten sonra Türkiye’de “yabancı dil öğretimi” demek; bir batı dilinin zorunlu kimi okullarda ise seçmeli olarak öğrenilmesi demektir.
Tablo 1: Cumhuriyet sonrasında okutulan yabancı diller
1924 1927 1935 1941 1950 1960
Almanca
+
+
+
+
+
+
Fransızca
+
+
+
+
+
+
İngilizce
+
+
+
+
+
+
İtalyanca
+
+
+
+
+
+
Latince
-
-
-
+
+
-
Arapça
+
+
-
-
+
+
Farsça
+
-
-
-
+
+
Bu yasa ile din eğitimine son verildiğinden özellikle Protestan, Katolik ve öteki yabancı okulları ya kapanmak ya da laik okullar olarak eğitime devam etmek durumunda kalmışlardır. Artık, Türkçe, tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi ve askeri dersleri Türk diliyle öğretilecektir(Demircan, 1988: 92).
Temmuz 1923’teki I. Eğitim Şurası’nda alınan bir kararla zorunlu eğitim yaşındaki çocukların yabancıların açtıkları özel okullara gitmeleri yasaklanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun eğitim kurumlarının çoğunda uzun süre yabancı dil olarak öğretilen Arapça ve Farsça yerine batı dillerinden Almanca, Fransızca ve İngilizce yabancı dil olarak okul programlarına konulmuştur. Farsça tamamen kaldırılmıştır. Arapça’ya sadece dini eğitim veren İmam Hatip Liselerinin programlarında yer verilmiştir. Üniversitelerde İngilizce, Almanca, Fransızca bölümleri açılmaya başlanmıştır. Uzun yıllar Fransızca’nın popüler olduğu Türkiye’de Almanca ve İngilizce popüler olmaya başlamıştır. 2.Dünya savaşı sırasında Almanya’daki Nazi zulmünden kaçan Alman vatandaşı bilim adamı ve üniversite hocalarını bir kısmı Türkiye’ye sığınmıştır. Bu hocaların büyük bir kısmı İstanbul Üniversitesi başta olmak üzere büyük üniversitelerde çalışmışlardır. Bir kısmı savaştan sonra da Türkiye’de kalmıştır. Onlarla birlikte Almanca’ya olan ilgi de artmıştır(
.
Öğretimde bir yandan mektep-medrese ikiliğine, öte yandan yabancı ve azınlık okullarındaki başına buyruk ve ülke bütünlüğüne zarar verici çalışmalara son vermek amacıyla ilk önce Vakıflar Bakanlığı kaldırılarak medreselerin mali bağımsızlığına son verilmiş daha sonra ‘öğretim birliği’ yasası (1924) çıkarılarak bütün bilim ve eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır(Demircan, 1988: 92).
Atatürk 1925 yılı TBMM açış nutkunda özel öğretim konusu ile ilgili olarak,
“Büyük Millet Meclisi’nin ve Hükümet-i Cumhuriyetin azami gayret ve vesait sarfettiği müsellem olmakla beraber, ilim ve tahsilin feyiz ve nuruna olan iştiyak, umumu tatmin edebilmekten çok uzaktır. Önümüzdeki sene için devletçe yapılabilecek azami fedakarlığı rica ederken, erbab-ı yesardan olan vatandaşlarımıza da şayan-ı sahabet olan çocuklarımızı hususi teşebbüslerle okutup yetişmelerini ehemmiyetle tavsiye ederim.”
demek suretiyle düşüncelerini belirtmiştir.
“Türk Eğitim Derneği” bu tavsiye üzerine “ Türk çocuklarını, yabancı bir dil öğrenmek için yabancı okullarına gitmekten kurtarmak” amacıyla 31 Ocak 1928 de başta Başbakan İsmet İnönü olmak üzere Bakanlar, milletvekilleri ve bir çok eğitim mensubunun önderliğinde kurulmuş ve Ankara Kayseri Zonguldak illerinde kurulan vakıflar marifetiyle özel okullar açarak bu alanda ilk örneklerden biri olmuştur.(Türk Ansiklopedisi 298). Bu tepki, Fransızca öğretim yapan Galatasaray Sultanisi’nin 1868 yılında açılması karşısında”Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye kurularak, “Darüşşafaka Lisesi”nin açılmasına benzemektedir(Ergin 1977). Bu kolejlerden ilk açılan (bugünkü TED Ankara Koleji) Yenişehir Lisesi’dir. Bu kolejin ilkokul 4. ve 5. sınıflarında sınıf geçmeyi etkilememek koşuluyla haftada 10 saat kadar İngilizce öğretilmesi uygun görülmüştür (TED Tüzüğü). 1951 yılına kadar haftada 3-5 saat yerine 8-10 saat ‘takviyeli’ İngilizce öğretilmiş, 1951 yılından sonra ise öğretim kültür dersleri dışında İngilizce yapılmaya başlanmıştır(Demirel, 1979: 12).
Cumhuriyet’ in ilk yıllarında Türkiye’ye davet edilip görüşlerine başvurulan yabancı eğitim uzmanlarınca düzenlenip, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan Milli Eğitim raporlarında yabancı dil öğretimine de yer verilmiştir.. ABD’den John Dewey (1939)’e göre İstanbul, Erzurum ... gibi kentlerde özel olarak yabancı dile ve fen derslerine ağırlık verecek, tek bir dil yerine ayrı ayrı dillerde (Almanca, Fransızca, İngilizce,İtalyanca),gerektiği gibi öğretim yapacak birkaç lisenin açılması, öğretmen okullarında okutulan yabancı dillerin çeşitlendirilmesi önerilmektedir (Demircan, 1988 : 97).
Galatasaray Lisesi 1956 yılına kadar bir kısım dersleri yabancı dilde (Fransızca) olan tek devlet okuludur. Yabancı dile artan ilginin ve ihtiyacın üzerine 1956 yılından itibaren ‘Kolej’ adı altında yabancı dilde eğitim yapan yeni tür okullar açılmaya başlanmıştır. Açılan bu yeni okullarda seçilen yabancı dil İngilizce’dir. 1974-1975 öğretim yılında yabancı dille öğretim yapan bu tür liselerin sayısı12’ye, 1982-1983 öğretim yılında ise 23’e ulaşmıştır (MEGSB, 1986).
1965 yılında 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile bugünkü özel ve yabancı uyruklu okulların yürütülmesi sağlanmıştır. Türkiye’deki tüm özel okullar ve yabancı uyruklu okullar öğretim ve eğitim aktivitelerini bu kanuna göre sürdürmektedirler.
1983 yılında kabul edilen 14-10- 1083 tarihli ve 2923 sayılı Yabancı Dil Eğitim ve Öğretim Kanunu ise Türkiye’deki yabancı dil öğretiminin temellerini atmıştır. Bu kanununun amacı eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esasları düzenlemektir. Bu kanuna göre ilk, orta ve yaygın eğitim kurumlarında Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, Türk Dili ve Edebiyatı, Tarih, Coğrafya, Sosyal Bilgiler, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri ve Türk Kültürü ile İlgili diğer dersler; yabancı dille okutulamaz ve öğretilemez. Öğrencilere, eğitim ve öğretimleri süresince bu derslerle ilgili araştırma görevleri ve ödevler, Türkçe’den başka hiçbir dille yaptırılamaz. İlk ve orta öğrenim kurumlarında öğretilecek yabancı dil konusunda MEB karar alır. Türkiye’deki eğitim ve öğretimi yapılacak yabancı diller, Milli Güvenlik Kurulunun görüşü alınarak Bakanlar Kurulu Kararıyla tespit edilir(
.
Türkiye’de yabancı dil eğitiminin daha etkili yapılabilmesi için son yıllarda yapılan an önemli değişiklik basamaklı kur sistemine geçilmesiyle olmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı 1988-1989 öğretim yılında yabancı dil öğretiminde ‘Basamaklı Kur Sistemi’ uygulamasına geçilmesini karar altına almıştır.
Basamaklı kur sistemi ile ilgili ana ilkeler aşağıdaki gibi belirlenmiştir.
Sistem altı basamaktan oluşur. Her basamağın süresi bir öğretim yılıdır.
Birinci basamak zorunlu, diğer basamaklar isteğe bağlıdır.
Her sonunda başarılı olan öğrencilere sertifika verilir.
Sistemde dil değiştirmek mümkündür.
Sistemde haftalık ders saati sayısı beştir. Yabancı dil derslerinde sınıf mevcudu en az 8, en çok 25’tir.
Öğrenci başarısı, yıl sonu başarı notu ve merkezi sistemle yapılan sınavlarla tespit edilir. Yapılan sınavda, 100 puan üzerinden 70 alanlar başarılı olur.
Sistemle ilgili uygulama esasların tamamı bir yönerge ile tespit edilir.
Basamaklı kur sistemi uygulamasının başarılı olması, yabancı dil öğretmenlerinin hizmet içinde yetiştirilmesi, program geliştirme ve öğretim materyallerinin hazırlanması amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı Talim terbiye Kurulu Başkanlığına bağlı ‘Yabancı Dil Eğitimini Geliştirme Merkezi (YADEM)’in kurulması kararlaştırılmış ve 1988 yılında ülke genelinde uygulama çalışmalarına başlanmıştır.
Sistemin uzun dönem hedefine ulaşabilmesi için öğrenci, öğretmen,öğretim programları, kitap, araç-gereç, mevzuat, bütçe ve okul binası-derslik gibi faktörlerin bir sistem bütünlüğü içinde ele alınması öngörülmüştür. Ancak uygulamadan kaynaklanan sorunların çözülememesi nedeniyle, basamaklı kur sistemi uygulaması 1989-1990 öğretim yılı başında son bulmuş ve tekrar eski uygulamaya geçilmiştir(Demirel, 2003 : 16).
Türkiye’de 1988 yılına kadar 6. sınıfa başlarken öğrencilere en yaygın 3 Batı dilinden birisi seçtirilmekteydi. Yani öğrenci İngilizce, Fransızca veya Almanca dillerinden birini seçmek zorundaydı. Bu ders zorunlu ders statüsünde idi ve 11. sınıf sonuna kadar her sömestr bu dersten sınav vermek zorunlu idi. 1988-1989 Eğitim ve Öğretim yılında yabancı dil dersleri normal liselerde zorunlu ders olma statüsünden çıkarılıp seçmeli ders statüsüne getirildi. Bu kararın alınmasında yabancı dille eğitim yapacak liseler açma projesinin etkisi büyüktü. Devlet yabancı dil eğitimini kaliteli hale getirmek istiyordu. Bu amaçla 80’li yılların ortasında tüm Türkiye çapında yabancı dilde eğitim yapacak ‘’Anadolu Lisesi’’ adıyla yeni liseler açılmağa başlandı. Bu okullarda normal liselerden farklı olarak bazı dersler (Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji) İngilizce görülmekteydi. 1986-1987 yılında ise 103 Anadolu Lisesinde toplam 40.715 öğrenci ve 2.845 öğretmen eğitim ve öğretime devam etmekteydi(MEGSB 1986).
Zamanla elit liseler olarak bilinen Anadolu Liseleri’nin oldukça fazla sayıda ve çok yerde açılması ile bu liselere ilgi azalmağa başladı. Çünkü çok sayıda olması sebebiyle bu liselerde yabancı dil derslerini ve yabancı dille okutulan dersleri verecek dil bilen öğretmen bulunamaması sorunu ortaya çıkmıştı. Anadolu liselerinde 6. sınıftan önce bir yıl İngilizce hazırlık programı uygulanıyordu. 6. sınıftan itibaren yine yabancı dil eğitimi devam ediyordu. 1997 yılında öğretim sekiz yıla çıkartılmış ve yabancı dille eğitim yapan Anadolu liselerinin altıncı sınıf öncesi hazırlık sınıfları kaldırılmıştır. 9. sınıftan önce 1 yıllık hazırlık programı uygulanmaktadır. Eğitimin 8 yıla çıkarılması ile 6. sınıftan önceki 1 yıllık hazırlık sınıfı kaldırılmış oluyordu. 6., 7. ve 8. sınıflardaki yoğun yabancı dil dersleri de bu yüzden azalmış oldu.
Yabancı dil öğretimi üzerinde oluşan bu olumsuz duruma öncelikle özel okullar ile yabancıların açtıkları okullar olumsuz yaklaştı. Çünkü 5. sınıftan sonra hemen başlayan yabancı dil eğitimi 8 yıllık eğitim ile 9. sınıfa kadar sekteye uğruyordu. Her ne kadar 9. sınıftan önce 1 yıllık hazırlık sınıfı konulsa da öğrenciler 9. sınıftan itibaren hızlı bir şekilde çok zor olan üniversite sınavına hazırlandıkları için yabancı dile yeterince konsantre olamıyorlardı. Yabancı dil öğretimi açısından oluşan bu boşluğu gidermek amacıyla yabancı dil öğretimine ilkokulların dördüncü sınıfından başlanmasına karar verilmiştir. Bu uygulamaya 1997-1998 öğretim yılında geçilmiştir. Böylece ilköğretim okullarında yabancı dil dersleri 4-8. sınıflara yayılmış olup ve beş yıllık süreyi kapsamaktadır. Türk MEB İlköğretim Genel Müdürlüğü 2002 yılında 2000’i aşkın öğretmen ve müfettişle bir anket düzenledi. Anket sonucunda yabancı dil eğitiminin daha erkene çekilmesi konusunda olumlu sonuçlar çıktı. Bu anketten sonra MEB İlköğretim Genel Müdürlüğü yabancı dil eğitimi konusunda hazırlanan bir raporla yabancı dil eğitiminin 1. sınıftan itibaren başlamasını, 1., 2. ve 3. sınıflarda yabancı dil konularına ağırlık verilmesini tavsiye etti. Bu raporda bahsedilen sınıflarda öğrencilerin ilgi ve isteklerine göre yabancı dil için belli bir zaman ayrılmasının yararlı olacağı görüşü belirtilmiştir. Şimdilerde bu yönde çalışmalar başlamıştır.
Türkiye’de, yabancı dille eğitim yapan özel okullara çok yoğun bir ilgi vardır. 80’li ve 90’lı yıllar özel okul sayısında artışın olduğu yıllardır. 1995 verilerine göre sadece İstanbul'da İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca eğitim yapan orta dereceli okulların sayısı 150'nin üzerendeydi. Bütün Türkiye’de ise özel okulların sayısı 1995 yılı itibariyle 871'di.(Doğan, 1996: 13) 2001 yılı verilerine göre ise Türkiye’deki özel okulların sayısı 1.928’e ulaşmıştır. Bu okulların 1.801’i Türk okuludur. 67 okul azınlıklara aittir. 30 okul yabancılar tarafından açılmıştır. 10 okul ise Türkiye’deki yabancı uyruklu öğrenciler için açılmış uluslararası okul statüsündedir(
.
Özel liselerde eğitim yabancı dille yapılmaktadır. Yabancı dil büyük oranda İngilizce’dir. Özel liselerin çoğalmasıyla birlikte devletin açtığı Anadolu liselerine olan talep azalmağa başlamıştır. Özel okullarda öğretmenlere maddi imkanların daha çok sağlanması, özel okulların dil öğretimi için yeterli altyapılarının olması gibi sebepler dil bilen öğretmenleri bu okullarda çalışmağa teşvik etmiştir. Öğrenciler tarafından da özel okullar tercih edilmektedir. Özel Okullar Birliği’nin öğrenciler arasında yaptığı bir araştırma sonucuna göre, öğrencilerin tamamına yakını özel okulları daha iyi yabancı dil öğrenmek amacıyla tercih etmektedirler(Karabulut 2001).
Resmi ve özel okullarda eğitim ve öğretim gören öğrenci sayısına bakıldığında resmi okullarda okul öncesi eğitiminde 238.240, ilköğretimde 10.139.221, ortaöğretimde 2.239.135 öğrenci okurken, özel okullarda okul öncesi eğitimde 18.152, ilköğretimde 171.623, orta öğretimde 73.136 öğrenci öğretim görmektedir. Diğer bir deyimle örgün eğitim sistemi içerisinde resmi kurumlarda 12.616.596 öğrenci öğrenim görürken, özel okullarda bu yılki öğrenci sayısı 262.911’dir. bu durumda özel okulların eğitim sistemindeki yeri %2’lerde kalmaktadır(Eyüboğlu, 2003: 9).
Günümüzde özel okulları farklı kılan en önemli özelliklerinden birisi yabancı dil öğretiminde aldıkları yoldur. Mezun olan özel okul öğrencilerinin hemen hemen tamamı yabancı dille eğitim yapan üniversitelerin hazırlık sınıfı muafiyet sınavında başarılı olmakta ve yüksek öğrenimlerini yabancı dille takip etmekte hiçbir zorluk yaşamamaktadırlar.
Yurt dışı üniversitelere giden öğrenciler yabancı dil bilgileriyle takdir toplamakta ve bu okullarda ayrıca destek eğitimine gerek kalmadan öğrenimlerini sürdürebilmektedirler. Teknolojiyi en üst seviyede kullanarak yabancı dilde literatür ve bilgi kaynaklarını izlemekte zorluk çekmemektedirler.
Kütüphanelerinde Türkçe kaynaklar dışında yabancı dilde yazılmış pek çok kaynağı da bulundurmakta ve öğrencilerin bunları derslerinde izlemelerini sağlamaktadır.
Çeşitli izlenceler, etkinlikler, projeler ve gezilerle öğrenciler yabancı dillerini ilerletmekte, bu dilde yazılmış her tür kitap, gazete ve süreli yayını okuyarak anlamaktadırlar. Yabancı dilin kültürler arası bilinci geliştireceği fikrinden hareketle özel okullarda Bakanlığımızın izni alınarak yabancı uyruklu öğretmenler de bu oluşumu zenginleştirmektedirler.
Özellikle son yıllarda dünyadaki gelişmelere ayak uydurarak özel okullarda bir yabancı dilin yanında ikinci hatta üçüncü bir yabancı dilin eğitimine önem verilmektedir. Bu şekilde özel okullardan mezun olan öğrenciler, diğer öğrencilere kıyasla farklılık göstermekte ve iki ya da üç yabancı dil bilen bireyler olarak ülkelerine hizmet eden nitelikli insan gücünü oluşturmaktadırlar(ÖOD, 2003:8).
Yabancı dil eğitimi ile ilgili Avrupa’da da birtakım gelişmeler gerçekleşmiştir. Bu amaçla Avrupa Konseyi çalışmalara başlamıştır. Avrupa Konseyi fikri , Winston Churchill tarafından ortaya atılmış ve 1946 yılında Zürih’ de ilk kez “Avrupa Birleşik Devletleri” konulu bir konuşmasında ilk kez ‘Avrupa Konseyi ‘ kavramını dile getirmiştir. Churchill’in bu konuşmasında tam üç yıl sonra 5 Mayıs 1949 yılında 10 Avrupa ülkesinin (Belçika, Danimarka, Fransa, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İsveç, İtalya ve Norveç) kurucu üye olarak katıldığı Avrupa Konseyi örgütün merkezi Fransa’nın Strasbourg kenti olmuştur. Türkiye, Avrupa Konseyine 1950 yılında katılan ilk ülkelerden biri olmuş ve Konseyin tüm çalışmalarına kesintisiz katılmıştır. Şu anda Konseyin 41 asil ve altı gözlemci olmak üzere toplam 47 üyesi bulunmaktadır(Demirel, 2003: 17).
Bu konseyde yabancı dil üzerine birtakım programların uygulanması kararı alınmıştır. Topluluk programlarının genel amacı; üye ülkeler arsında işbirliğini artırmak, Avrupa’nın gelecekteki yöneticileri olacak gençlerin Avrupa boyutuyla yetiştirilmelerini sağlamak, vatandaşların birbirlerini daha yakından tanımalarıyla farklı kültür, dil ve anlayışlar arasında karşılıklı etkileşimi geliştirerek dil, din, ırk ve cinsiyet ayrımı yapmadan bir Avrupa bilinci benimsetmek ve karşılıklı olarak başarılı uygulamaları ve deneyimleri paylaşmaktır.
Avrupa Konseyi’nin Eğitim ve Kültür Genel Müdürlüğü’nce yürütülen eğitim ve gençlik programları 1999 yılında Türkiye’ye açılmış bulunmaktadır. Bu programlara katılabilmek için gerekli bazı şartları karşılıklı yerine getirmek gerekmektedir(Atabay, 2002 : 1).
Bu programlar şu şekilde gruplanmaktadır:
SOCRATES
Avrupa Birliği’nin eğitim alanındaki eylem programlarından biri olup Ocak 2000-31 Aralık 2006 tarihleri arasında Socrates olarak uygulanmasına, 24 Ocak 2000 tarih ve 253 sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Kararı ile başlanmıştır. Bu programın içinde yabancı dil eğitimi için ‘Lingua’ adı verilen ve değişik alanlara yayılan bir alt program hazırlanmıştır.
Lingua (Dil Öğrenimi)
Bu program içerisinde dil öğretmenlerinin eğitimi, bilgilendirme kursları, dil öğretimi için materyal geliştirilmesi ve ortak eğitim projeleri gibi çeşitli konularla ilgili planlar bulunmaktadır.
LEONARDO DA VINCI
Avrupa Birliğinde ortak bir mesleki eğitim politikası oluşturmak amacıyla yürütülen eylem programlarından biri olup, Ocak 200- Aralık 2006 tarihleri arasında Leonardo Da Vinci II olarak uygulanmasına 26 Nisan 1999 tarih ve 382 sayılı Konsey Kararı ile başlanmıştır.
Bu program içerisinde yabancı dil öğretimiyle ilgili ayrı bir alt program bulunmaktadır. Dil becerileri (language competences) adı altında gerçekleşen bu programın içeriğinde mesleki eğitimde yabancı dil ve kültür bilgisinin geliştirilmesine yönelik projeler bulunmaktadır.
COMENIUS
Bu programın üç temel amacı bulunmaktadır. Bunlar; okul eğitiminin kalitesinin yükseltilmesi ve okul eğitimindeki Avrupa boyutunun güçlendirilmesi, dil öğreniminin teşvik edilmesi ve kültürler arası bilincin geliştirilmesi. Söz konusu temel amaçlara ulaşılabilmesi yönünde, eylem çeşitli girişimleri de desteklemektedir.
Avrupa’daki okul eğitiminde dil öğrenimi;
· Yabancı dil eğitiminde Avrupa dillerinin öğretim kalitesinin iyileştirilmesine,
· Dil öğretmenlerinin pedagojik niteliklerinin artırılmasına,
· Öğretimi ve kullanımı fazla yaygın olmayan dillerin eğitimini veren öğretmenlerin dil yeterliliklerinin geliştirilmesine,
· Öğretilen yabancı dillerin çeşitliliğinin artırılmasına,
· Öğretmenleri ve öğrenim görenleri, konuştukları yabancı dillerin sayısını artırmalarına ve seviyesini yükseltmelerine katkıda bulunmayı hedeflemektedir(Atabay, 2002: 2-12).
Avrupa Birliği çerçevesinde eğitim alanında uygulanacak olan eğitim politikalarını içerisinde Avrupa Dil Gelişim Dosyası da bulunmaktadır. Avrupa’daki zengin dillerin ve kültürlerin çeşitliliği onun önemli ve değerli özelliklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle 2001 yılı ‘Avrupa Diller Yılı’ olarak kutlamayı kararlaştırmıştır. Avrupa Diller Yılını kutlamada temel amaç, Avrupa Konseyine üye ülkelerin dil ve kültür miraslarına sahip çıkmaları ve bunu diğer Avrupa ülkeleriyle birlikte paylaşmalarıdır; bunu yanısıra çok kültürlü çok dilli Avrupalı olma bilincini yayarak birden çok dil öğrenmeyi teşvik etmektedir. Bu yolla çok dil öğrenmenin farklı dil ve kültürel geçmişleri olan insanlar arasında hoşgörüyü arttıracağı ve bireylerin birbirlerini daha iyi anlamalarını sağlayacağı beklenmektedir. Türkiye de Avrupa Birliği ile bütünleşmeyi hedef almış ve bu doğrultuda uyum çalışmalarına başlamıştır. Eğitim sisteminde yapılacak tüm çalışmaların Avrupa ile uyumlu olmasına özen gösterilmesinde yarar görülmektedir(Demirel, 2003: 18).
Avrupa Dil Gelişim Dosyası dünya genelinde öğrendiği yabancı dilleri ve bu dillerdeki başarısını kaydeden ve dildeki gelişimini de takip eden bir doküman olarak kabul edilebilir. Bu doküman
1) dil pasaportu,
2) dil öğrenim geçmişi,
3) dil dosyası yer almaktadır(bakınız ek.1)
Günümüzdeki özel okulların gelecek için plan ve projeleri ise aşağıdaki gibi belirtilmektedir:
· Avrupa Birliği ülkeleriyle iletişim içerisinde olmak, bu ülkelerdeki okullar, öğrenciler ve öğretmenlerle ilişki ve işbirliğini ilerletmek,
· Öğrencilerin her türlü alandaki öğrenimlerini çağın gereklerinden aşağı düşürmemek ve daha ileri düzeye taşımak için teknoloji kullanımını yoğunlaştırmak, her öğretmen ve öğrencinin bir bilgisayar sahibi olmasını sağlamak,
· Öğrencilerin Türkçe’yi çok iyi kullanmalarını sağlamak için öğrencilerin yazılı ve sözlü ifade becerisini en üst düzeye çıkarmak,
· Her öğrencinin iki yabancı dili çok iyi anlar, okur ve konuşur düzeye gelmesini sağlamak,
· Her öğrencinin bir spor ve bir sanat dalında uzmanlaşmasını sağlamak,
· Sınıf mevcudunu 20 kişide sabit tutmak,
· Üniversite giriş yüzdesini yükseltmek için öğrencilerin bilgiyi özümsemesini, analiz ve sentez becerisini yükseltecek çalışmalarını yoğunlaştırmak,
· Öğrencilerin uluslar arası sınavlarda (IB, TOEFL, SAT,GRE) dünya ortalamasının üzerine çıkmalarını sağlamak,
· Günün gereksinim, olanak ve koşullarına göre yeni stratejiler, yen, hedef ve politikalar belirlemek, bunlarla ilgili vizyon ve misyon saptamak(ÖOD, 2003: 17-18).
Bu gelişmelerden yola çıkarak gerek Avrupa’da gerekse Türkiye’de yabancı dil eğitimi ile ilgili gelişmeler kaydedilmektedir. Avrupa Birliği çerçevesindeki Dil Gelişim Dosyası Projesine Türkiye’de devlet okulları ve özel okullar da ayak uydurmaya çalışmaktadır. İlerleyen yıllarda Türkiye’de bu konunun ne kadar önemsendiği. Ne gibi adımlar atıldığı ve nereye gelindiği açık bir şekilde ortaya çıkacaktır. Şu andaki projeler henüz hazırlık aşamasındadır. Özel okulların plan ve projeleri ise bu gelişmelere açık bir bakış açısı içermektedir. Atılan adımlar Avrupa’daki Projelerle aynı doğrultuda gerçekleşmektedir ve gelecekte yabancı dil açısından daha da başarılı öğrenciler mezun etmeyi amaçlamaktadır.
SONUÇ
Tarihsel bir süreçten geçen Türk Eğitim Sistemi içindeki özel okullar ve yabancı dil öğretimi bu süreç içerisinde oldukça ilerleme kaydetmiştir ve kaydetmektedir. Günümüz koşullarına ayak uyduran gerek eğitimi gerekse eğitim dışı faaliyetlerde başarılı olan özel okulların yolu daha da açılmalı ve özel okulların kurulması devlet tarafından teşvik edilmelidir.
Dünya çapında artık çokdillilik ve çokkültürlülük önem kazanmıştır. Bu anlayışla birden fazla yabancı dil öğretimi artık kaçınılmaz olmuştur. Özel okulların uyguladıkları yabancı dil politikası ise bu yönde ilerleme göstermektedir. Özel okulların programında yabancı dil oldukça önemli bir yere sahiptir.
Bu anlayışla yola çıkılarak özel okullar ve yabancı dil bir bütünlük içerisindedir. Yabancı dil öğretilmeyen bir özel okul düşünülemediği gibi yabancı dile önem vermeyen, yabancı dilin önemini göz önünde bulundurmayan bir özel okul da düşünülemez. Bu sebeple özel okulların açılması ve geliştirilmesi Türk Eğitim Sistemi içerisinde büyük rol oynamaktadır ve her yeni açılan bir özel okul Türk Eğitim Sistemini ileriye götüren önemli bir adımdır.
KAYNAKÇA
Akyüz, Yahya. Türk Eğitim Tarihi. Ankara: Ankara Üni. Eğitim Fak., 1982.
Atabay, Sevinç. Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları. İstanbul, Özel Okullar Derneği Yayınları, 2002.
Demircan, Ömer. Dünden Bugüne Türkiye’de Yabancı Dil. İstanbul, Remzi Kitabevi, 1988.
Demirel, Özcan. “Orta Öğretimde Yabancı Dil Eğitim Programlarının Değerlendirilmesi.” Doktora tezi. Ankara. Ankara Üni. Eğitim Fak., 1979.
Demirel, Özcan. Yabancı Dil Öğretimi. İstanbul: Pegem Yayıncılık, 2003.
Doğan, Mehmet. “Yabancı Dil Öğrenimi ve Yabancı Dilde Öğretim.” Bilge. 10. Güz 1996, s.13.
Ergin, Osman Nuri. Türkiye Maarif Tarihi. 1-5 cilt, İstanbul, 1977
Eyüboğlu, Rüstem. “Açılış Konuşması.” İ.Erdoğan(ed.). Türk Eğitim Sisteminde Yabancı Dil Eğitimi ve Kalite Arayışları. İstanbul: Özel Okullar Derneği Yayınları, 2003.
Karabulut, Ömer. “Yabancı Dilde Eğitim Yıkımdır.” Cumhuriyet. 23.02.2001.
Koçer, Hasan Ali. Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu. Ankara: Uzman Yayınları, 1970.
MEGSB 1986 yılı verileri.
Özel Okullar Derneği. Özel Okullarda Eğitim ve Öğretim. Antalya: Özel Okullar Derneği Yayınları, 2003.
Türk Eğitim Derneği. “Türk Eğitim Derneği Tüzüğü.” Ö. Demirel(haz.), 1928.
Türk Ansiklopedisi. İstanbul, s.298.
İNTERNET ADRESLERİ