deniz anlatıyor:ölüme nasıl gidilir
Asılma günü gelip çatınca, o sevdiğim giysilerimi giyeceğim. Postallarımı, parkamı.
Beyaz ölüm gömleğini giydirmek isteyecekler, giymeyeceğim. Kesin direneceğim ve giymeyeceğim.
Öyle her zamanki gibi, eyleme gidiş tavrımla gideceğim darağacına.
Yok, tıraş falan da olmayacağım.
Önce gidip orada oturacak, bir sigara yakacağım.
Sonra demli güzel bir çay içeceğim.
Ha, bak, Rodrigo’nun o ünlü gitar konçertosunu dinlemek isterim orada. Bak bunu çok isterim. Sanırım, asılacak bir insanın son isteklerini geri çevirmezler. Bunları isteyeceğim.
Bir de avukatlarımın asılma sırasında orada bulunma hakları var. Onların orada olmalarını isteyeceğim. Bunu kesin isteyeceğim. Gelecekler. Gelmeleri gerek. Orada bulunmaları gerek. Olaya tanıklık etmeleri için bu kaçınılmaz bir şey. Bu işler olup biterken, bizim ölümümüze tanıklar gerek. Çünkü bizden sonrakilere umut verecek bu sahne. Asılışımız gürültüye gelmemeli. İpe nasıl gittiğimizi gelecek kuşaklara anlatacak doğru dürüst, güvenilir görgü tanıkları bulunmalı orada.
Bir devrimcinin ölümü bile, gündelik olağan eyleminden, olağan mücadelesinden soyutlanamaz.
Bir de kendim çıkıp urganı kendim geçireceğim boynuma. Bunu çok istiyorum. Cellat falan sokmayacağım yanıma. İğrenç bir şey.
Ve dönüp orada beni asan heriflere, asılmamı seyreden heriflere, diyeceğim ki:
“Burada ölen yalnızca bedenimdir; ki zaten ölümlüydü, ölecekti. Ama düşüncemi öl-düremeyeceksiniz. Düşüncem yaşayacak,” diyeceğim.
Sonra avukatlarıma döneceğim.
“Sizler de, bizler için gelecek kuşaklara tanıklık edin,” diyeceğim. “Bir devrimci ölüme böyle gider işte. Bayram yerine gider gibi.”
Ve şunu da söyleyeceğim:
“Herhangi bir trafik kazasında ölmekten falan da güzeldir bu bizim ölümümüz. Hele böyle olursa.”
Bak sana bir şey söyleyeyim, şimdi şurada gördüğün şu arkadaşların hiç birisinde, inan ki, benim sana anlattığım düşüncelerden farklı bir düşünce yoktur. Biliyorum, hepsi de benim gibi gidecekler ölüme. Bunu çok iyi biliyorum. İşte en iyi örnek, Yusuf. Vurulup da kendine ilk geldiği anda söylediklerini bilirsin:
“Kahrolsun Amerikan emperyalizmi. Biz, Amerikan emperyalizmine karşı dövüştük. Yaşasın bağımsızlık savaşı. Yaptıklarımdan da çok memnunum.”
Böyle demişti Yusuf.
Bu böyle olmalıdır.
Ve soracaklar bana. O zaman vasiyetim şu olacak:
“Cesedim yakılsın,” diyeceğim.
Cesedim yakılsın, küllerim de belirsiz bir yere savrulsun.
Böylece hem benim isteğimin dışında imam, mezar, dua gibi şeyler olmayacak, hem de asıl, düşüncenin önemli olduğunu kanıtlamış olacağım. Aslolan düşüncedir, önemli olan düşüncedir. Bağımsızlık mücadelesi nasıl olsa sürecek. Bitmeyecek.
Ölüm karşısında bütün bu yürekliliği, sana dünya görüşün veriyor. Marksist-Leninist oluşun. Kazancakis’in o romanını bilirsin: “Günaha Son Çağrı”. O kitabın son bölümünde bu duyguyu ne güzel anlatır Kazancakis. Mücadeleyi bırakmamanın o büyük sevincini ne güzel anlatır. İşte o sevinci duyuyorsun. Devrim, öyle bir sarıyor ki insanı, seni bir yerde insanlıktan çıkarıp, insanüstü bir yaratık durumuna getiriyor. Bu da var.
|