14.02.10, 18:23
|
|
My Perfect Circle
|
|
Kaydolma: 28.08.09
Kadın
- 34
Mesajlar: 4.346
Teşekkürler: 379
Üyeye 847 kez teşekkür edildi
|
|
Cevap: Karanlığa Aşk
|
ImChief demiş ki: |
|
|
|
|
|
|
|
- Yine güzel bir bölümdü... Harika olmuş..
Sanırım Natalie vampir ya da olacak daha olmadı.
Ellerine Sağlık sonraki bölümlerini de bekliyorum heyecanla
|
|
|
|
|
|
Evet vampir ama daha bir fledgling... Herşeyi en baştan öğrenecek
İşte üçüncü bölüm...
Bölüm 3: Tanışma
Natalie, gördüğü şeye anlam veremiyordu.
"Bu adamın derdi ne?"
Önünde duran kutuda kan torbaları bulunuyordu. Bir de küçük bir not vardı:
"Şaşırma, sadece içgüdülerine kulak ver. Bırak onlar seni yönlendirsinler..."
Ne yapacağını bilmez halde torbalardan birini eline aldı. İçinde inanılmaz bir açlık hissi vardı. Gözleri karardı, bilincini yitiriyordu. İki dudağının arasında bir hareketlenme olduğunu fark etti. Torbayı açtı ve tüm kanı emdi. Fakat bu yeterli değildi. Dondurucudaki tüm kan torbalarına doğru hamle yaptı bu kez. Açlığı bastırılamaz haldeydi... Gittikçe büyüyen bir açlıkla hepsini bitirdi. Ama daha fazlasına ihtiyacı vardı. Çıldırmak üzereydi...
"Bana neler oluyor?"
Aynaya doğru yöneldi, karşıdaki yansıma o kadar korkunç bir hale bürünmüştü ki, bunun kendisi olabileceğine ihtimal dahi vermek istemiyordu. Gözleri kocaman ve yeşildi, etrafında kırmızı damarlar toplanmıştı. Ağzı kan içinde kalmıştı ve iki dudağı arasında... Dişler! Parlayan, kanlı, sivri iki tane diş! Eliyle ürkekçe bir tanesine dokundu.
"Bunlar...Gerçek!"
Öfkesinden deliye dönmüştü. Aynaya doğru bir hamle yaptı. Dökülen parçalardan birini eline aldı, oldukça keskindi. Natalie, bir an bile düşünmedi keskin cam parçasını bileğine götürürken.
"Bütün bunlar kötü bir kabussa, ancak böyle kurtulabilirim."
Bileğine iyice bastırdı. Biraz canı acıdı, biraz da kan döküldü kireç beyazı döşemeye. Zavallı bedenini yere bıraktı. Gözlerinden yaşlar süzülürken kanayan bileğine baktı...
"Bu imkansız! Lanet olsun! Lanet olsun!"
Bileğindeki çizik hızla kapanıyor, adeta kendini yeniliyordu. Bunu görmek bile o kadar acıtmıştı ki zavallı Natalie'nin canını, artık yorulduğunu hissetti. Gözleri nemli, derin bir uykuya daldı...
...
Genç kız, ürkekçe anne babasının kaldığı çadıra doğru yöneldi. Yaklaştıkça dizleri titremeye, midesi kasılmaya başlamıştı. Gördüğü, belki de görüp görebileceği en tüyler ürpertici şeydi: Çadır baştan aşağı kana boyanmıştı. Çadırın içine girecekken ayağı bir şeye takıldı, geri çekilip baktığında küçük dilini yuttu. Bir çığlık kopardı. Dizlerinin bağı çözüldü. Annesinin kopan başının yanında ağlamaya başladı. Büyükbabasının çadırına doğru bakınca, durumun vehameti bir kez daha gözler önüne serilmişti. Tüm ailesi katledilmişti ve ormanda yapayalnızdı.
Natalie bir türlü sakinleşemiyordu. Daha bir kaç saat önce babası şen kahkahalar atıyordu. Annesi şarkılar söylüyordu. Büyükbabasının o berbat hikayeleri hala kulaklarında çınlıyordu. Neden sonra telefonu eline aldı, polise durumu anlattı ve beklemeye başladı.
...
Uyandığında yine o tanıdık mide bulantısını hissetti. Anıları onu terketmeyi reddediyordu. Doğruldu, dizlerine kapanarak ağlamaya başladı. Her yeri kan içindeydi. Saat kaçtı? Pencereden sadece ufak bir ay ışığı düşüyordu odaya.
Kendisini toparlamaya çalışırken bir tıkırtı tüm sessizliği yararak odanın içini doldurdu. Natalie yerinden kıpırdamaksızın ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Tıkırtılar...Tıkırtılar... Gittikçe artan ayak sesleri... Sonra bir durulma anı...
"Lanet olsun! Çok karanlık!"
Odanın içinde, yerde, kireç kaplı döşemede bir hareketlenme oldu. Yatağın hemen yanıbaşında bir kapak açıldı. Önce bir mum ışığı, sonra bir silüet girdi içeri. Natalie şimdi iyice duvara yapışmıştı. Silüet yaklaştı... Yaklaştı... Artık Natalie'ye çok yakındı. Silüet Natalie'nin yanıbaşında dizleri üzerine çöktü. Mum ışığı bir an için aydınlattı yüzünü yabancının...
"Sen... Ama... Nasıl?"
|