Tekil Mesaj gösterimi
  #1 (permalink)  
Alt 25.01.07, 08:36
ZipMaker - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ZipMaker
İlk KeLBaYKuŞ!
 
Kaydolma: 28.08.06
Erkek
Mesajlar: 12.101
Teşekkürler: 516
Üyeye 12.629 kez teşekkür edildi
Arrow Knight Online'ın Hikayesi

Giris : Carnac Dünyasi
Milenya dönemi öncesinde, zamansiz enerjiler maddelesmeye basladi ve kilden bir yapilanma olusturarak, onu hayata geçirecek sihirli sözü bekleyerek uzayin sonsuz boslugunda dalgalanmaya basladi.
Bu yapilanmanin dis tarafindaki, küçücük bir güç yumagi çözüldü ve tek basina bilinç kazandi.

Amaçsizca etrafta dolasan bu kütle, çözülmeden sonra bir yildiz haline gelmisti; bilinçli Logos, hayat yaratmak için onu kendine aldi. Günlerce ona sekil verdi ve Canac’i olusturmak için derin vadiler, yüksek daglar ve masmavi gökyüzü yapti.

49 gün içerisinde kayalari yararak akan su yaratti, vadileri onunla doldurdu ve okyanuslari yaratti. Kisa sürede Carnac Turkuaz renkli mücevhere benzeyen görkemli bir dünyaya dönüstü. Her halükarda Logos fark etti ki, görkemli nehirler, okyanuslar ve göller canli gibi hareket edebiliyordu fakat taslar, kayalar, daglar cansizdi.

Logos, kil kümesinden kalan enerji ile, daglara sekil vererek hayati yaratti. Yarattigi baliklarin suda yüzmesi çok hosuna gitti ve agaçlar onun favorisi olan nemli ortami sagladi. Ve sonunda kendisine benzeyen insanlar yaratmak istedi ve çok fazla güçç harcayarak Carnac’i onlarin ihtiyacina cevap verecek sekile getirdi ve daha sonra muhtesem nehirlerin kenarina insanligi olusturacak tohumlar birakti. Orada istedikleri herseyi bulmakta basarili olacaklardi.

Bir süre için hersey yolundaydi. Logos artik hosnut bir tanriydi. Yarattiklari ise mutlu ve onlara bagislanan topraklarda basariliydi.

Oysa çözülmenin baslangici çok yakindaydi

Hayalindeki insanligi yaratmanin telasi içerisinde bir parça kili kullanmayi unutmustu. Unutulmus kil parçasi güzel bir seye dönüstürülmeyi düsleyerek karanlik vadilerin kuytuluklarinda asirlarca bekledi.

Baslangiçta çok sabirliydi.

"Logos’un benim için özel planlari olmali" diye düsünüyordu. Belkide beni neye dönüstürecegine henüz karar vermedi".

Ancak her bilinçli varlik gibi onun da sabri gün geçtikçe tükendi ve her tükeniste bir parça büyüdü. Dünyanin genis çatisi altinda, Logosunkinden çok farkli olmayan bir bilinç verilerek yaratilmisti ve o kil parçasi kendisinin de mevcut olan yasamin içerisine katilmasini istiyordu. Unutulmus olmanin verdigi öfke ile her geçen gün parça parça biraz daha büyüdü ve sekillenerek gelisti.

Zaman içerisinde Logos unuttugu o parçayi hatirladi ve kendisine çagirdi ancak çok geçti çünkü kendisini Patos olarak isimlendiren bagimsiz bir varlik olusmustu. Bu bagimsiz varlik kendisini Patos olarak isimlendirdi ve kendisinin hissettigi terk edilmisligi ve aciyi Logosun da yasamasini istedi.

Artik Logosa rakip olmustu ancak Logosun dikkatlice yarattiklarinin tam tersine içerisinde ask, arzu ve merhamet duygularindan yoksundu. Patos ilk intikam olarak Logosun ilk baslangiçta yarattigi dogal olusumu degistirdi.

Patos’un bu ilk intikami nedeni ile 4 mevsim, gece ve gündüz, yasam ve ölüm gerçeklesti. Patos için bu yeterli degildi. Bir avuç dolusu kum alarak bunlari içgüdü, his ve günah duygulari ile doldurarak Logos’un yarattigi dünyaya dogru savurdu ve savurdugu her bir zerre insanlarin içerisinde tohumlandi. Bunun sonucunda insanlar Logos’a yüz çevirerek ondan uzaklasmaya basladi. Günahi, sehveti ögrendiler ve yok etme ve hükmetme duygulari ile doldular.

Logos’un Patosu durduracak gücü kalmadi

Bölüm I : Kaosun baslangici

Patosun dünyayi degistirmesinden bir süre sonra, iki tanri arasindaki bu oyun nedeniyle Logosun basta arzuladiginin disinda ölüm ve yasamin baslamasi olumsuz bir ortam gelistirdi çünkü ölüm yokken Logosun yeni yasamlar yaratmasina gerek yoktu. Bu Logosun yaraticiliginin, sonsuzlugunun ve görkeminin kabul edilmesiydi. Ancak bu gidisatin kötü bir sekilde degismesi sonucunda, kaybolan hayatlarin yerine yenisinin getirilmesi gibi bir is çikmisti. Halbuki Logos yasami yaratirken bunu kontrol altina almamisti. O nedenle bütün bu görevleri yerine getirmesi için yeni bir tanri, hayat Tanriçasi Akara’yi yaratti.

Birbirinden iki farkli ve birbiri ile çekisen tanri Logos ve Patos’un aksine, Akara sakin, kararli ve yasayan her canli ile ilgilenen bir tanriçaydi. Yaslanip yok olanlarin yerine yenilerinin gelmesini ve büyüyüp onlarin yerini almasini sagladi. Onlarin yeryüzünde yasamalari gerektigini anladi, gerçek yaraticilari kendisi olmadigi ve yarattiklari kendisine saygi göstermedigi halde onlari sevmeyi ögrendi.

Akara bu görevi üstlendikten bir süre sonra Logosun eski keder ve üzüntüsünden uzaklastigini, yarattiklari üzerindeki sorumluluk ve görevlerini savsaklamaya basladigini fark etti. Halbuki yaraticinin rehberligi olmadan yasamin basarili olmasi mümkün görünmüyordu oysa Akara canlilari çok sevmisti. "Belkide" dedi kendi kendisine "Bunlarin hepsini kendi çocuklarim gibi benimsemeliyim."

Akaranin, Alin yazisi gibi bütün yaratiklarin varligini koruma niyeti karsisinda Logos yarattiklarini tamamen kaybedecegi korkusuna kapildi ve Akaraya, yaratici olarak kendi görev ve sorumluluklarini tekrar yerine getirmeye baslayacagina dair söz verdi. Tanriça bu söz karsisinda geçmiste yasadigi zorluk ve sorunlari unuttu. Logos tekrar her seyle ilgilenmeye ve yaratici görevlerini yerine getirmeye basladi. Akara kendisini yardimci dadi gibi hissetmesine ragmen, dünyadaki yasamin devam ettirilmesi için üstlendigi rolün onurunu içinde hissediyordu.

Fakat Logosun görevlerini yapmaya baslamasi ile birlikte, Patos yeniden ortaya çikti.

Bu defa, Logosun rüzgarlarini ve agaçlarini çok sevdigi, bulutlarina dokundugu ve ilk yarattiklarindan olan daglarin yapisini bozmaya karar verdi.

Carnac’in çekirdegindeki deliklerden alevleri çagirdi. Hapsedilmis ates, o güzelim daglarin zirvesinden alevli kraterler açarak erimis lavlar seklinde yeryüzüne dogru püskürmeye basladi.

Çok sevdigi daglarinin ve ormanlarinin korkunç bir sekilde yok edilisi esnasinda ,Logos lavlarin etrafini güçlü bir rüzgar ile çevirip sogutmak ve çevresinde yariklar olusturup içerisine hapsetmek için çok geç kalmisti. Bütün ormanlar ve yerlesim yerleri yok oldu, nehirler kaynadi ve insanlar hayatlarini kaybetmeden önce korkudan donakaldilar.

Kusaklar sonra, akara yok edilen ormanlarin yerine yenilerini yesertti. Hayvanlar yeniden yeryüzünde dolasmaya, nehirler tekrar kaynaklarindan akmaya basladi. Önceki atalarinin baslarina neler geldigini bilen insanlar da kayiplarini telafi ederek yeniden çogaldilar. Sessiz daglar sik, sik lavlar püskürtmeye devam ettiler ancak insanlar onu yeryüzündeki degisik bir güzellik olarak algilamaya baslamisti.

Halbuki onlarin çogu bir dagin zirvesine çikip, Logosun daha önce yaptigi gibi oradan yeryüzüne bakip dünyanin güzelligini zirveden seyretmemisti.

Buna karsilik Logos tekrar o umutsuzluguna geri çekildi ve sanki kendisinin yarattigi dünya degilmis gibi hiç ilgilenmedi. Bu defa Akara, Logosun sorumluluklarini kendi üzerine almaya karar verdi fakat Logosun bunu kendisine kolaylikla vermeyecegini de biliyordu. O nedenle yüreksiz Logos ve Bölücü Patos’tan dünyayi kurtarip temizlemek için plan yapti.

Digerlerinin bilmedigi ve tanimadigi baska bir tanri biliyordu. Tanri Cypher’i. Cypher bilgisizin tekiydi ancak yok etme ve düzenbazlik tanrisiydi. Carnac’a bilinen veya bilinmeyen her türlü yok edici belanin gelmesine Cypher in yol açtigi inanci vardi. Aslinda onun yokediciligine, Patosun neden oldugu konusunda tarihciler çok tartismistir.

Cypher’in ortaya çikmasi konusulmaya baslayinca, Logos temkinli davranarak Akaraya bu yeni tanrinin kimligini sordu.
Akara dedi ki "Cypher’i bende tanimiyorum ancak tanri olmadigi kesin ayrica yaraticilik gücü olmadigini da biliyorum. Yagmuru kara çeviremez, insana can veremez, rüzgari estiremez. Onun tek yapabilecegi daglari asindirmak, karlari buhara çevirmek ve canlilara darbe vurmak. Sadece yok etme, zarar verme gücü var ne daha fazla, ne daha az. Biz onu kullanarak gücünü Patostan kurtulmak için kullanabiliriz."

Bunu duyan Logos, dünyasinin ilk yarattigi günlere döneceginin hayali ile mutlu bir sekilde bu yeni tanri Cypher’i aramaya giderken Tanriçanin yüzündeki hafif gülümsemeyi fark etmedi bile.

Logos, Cypheri buldugunda düsündügü gibi bir tanri bulmadi, sanki azametin anti tezi gibi zayif, bitkin, yipranmis ve tükenmis gibi duruyordu. Diger tanrilarin yapisindan çok uzaktaydi. Buna ragmen Hayat Tanriçasina hürmeten de olsa, Cypherden destek istemeye karar verdi.

Ancak onun bilmedigi sey, Akaranin ondan önce geldigi ve Cypher’e firsatini buldugu zaman atalarini yok etmesini istedigi idi. "Önce Patosu öldürmelisin" demisti Akara, "Logos ise idealist ve zayif, onu daha sonra bos bir zamaninda öldürebilirsin".
Cypher hiç seytanca düsünmeden saflikla inanmisti, hayatin yöneticisi Tanriçaya.

Patos ile karsilasmasindan önce, Logos, Patosun görmesini engellemek için Cypherin etrafini bulutlarla çevirerek ona ölümüllügünü gizleyen çok güzel bir kiliç verdi ve Patosun hüküm sürdügü derin vadiye dogru yola çiktilar.

Vadinin tam agzindaki büyük agaçlarca olusmus ormana bakinca, degisikligin tanrisinin orada bulunduguna dair en ufak bir tahmin bile yürütmek mümkün olamazdi. Ancak onlar iyice yanastiklarinda, Patos gölgelerden disariya çikti. Elinde saga sola savurdugu yesil renkli, en iyi agaçtan yapilma bir mizrak vardi. Mizrak sanki baris dolu yesil ormanlardaki huzurun ve hayatin isigini yansitiyor gibiydi.

Bu silahi sadece bir tek kisi yapabilirdi. O kisi ise digerlerinin gelisini Patosa önceden haber veren kisiden baskasi degildi. Tanriça Akara. Gizli bir kösede Logos, Patos ve Cypherin kaçinilmaz sonlarinin gelmesini sabirla bekliyordu.

Savas hizli ve öfke doluydu. Cypher’in yukarida tuttugu isiltili kiliç ile yaptigi atagi gören savasçilar söyleyecek hiçbir söz bulamazdi. Patos sadece üst üste gelen darbelerden elindeki mizrak ile korunmaya çalisiyordu. Logos ise yalnizca önünde süregelen dövüsü seyrediyor ve Patos'un hak ettigi sonu bulmasi için dua ediyordu.

Sonunda dövüs tanrilarin savasina dönüstü. Patos, günesi kapatarak dünyayi karanlik hale getirdi. Cypher kendisini derin ve karanlik vadinin içerisinde kör olmus gibi hissetti. Patos mizragi ile saldirarak rakibinin omuzunda bir siyrik açti. Bunun üzerine öfkelenen yarali tanri yokedici gücünü vadinin üzerine yagdirdi. Kayalar alevlenerek yürümeye basladi ve Patos'u çepeçevre kusattilar, Cypher kilicini savurdu ve Patos’un sol elini kopardi. Patos aci içerisinde gökgürültüsü gibi haykirirken kani disariya püskürüyordu.

Cypher ve Logos zafer sevinci ile onu seyrederken birseyler oldu. Patos ve Cypher'in bedenleri degismedi ama zihinleri yer degistirdi. Sanki Patos, Cypher'in bedeni içerisine girmisti ve Cypher de az önce ölümcül yara açtigi bedene hapsolmus gibiydi.

Aci içerisindeki Cypher'in ruhu ölmeyi reddederek, refleks bir hareketle elindeki mizragi kendisinden çalinan ve içine Patosun ruhunun girdigi bedene firlatti. Cypher/Lord of Destruction tarafindan firlatilan bu mizragi Patos savusturamadi.

Patos artik ölü vaziyette yerde uzaniyordu, Cypher'da neredeyse ona katilmak üzere idi. Zorlukla yerden dogruldu ve biraz önce kendi bedeni içerisindeki iken çagirdigi yok edici alevden taslarin yanina giderek, kesik kolunu dagladi ve kanamayi durdurdu, daha sonra sahip oldugu güç ile kesik parçayi eski yerine koydugunda, kolu sanki hiç kesilmemis gibi oldu.

Tamamen düzeldikten sonra yenilenen gücü ve enerjisi ile herkesin duyabilecegi sekilde haykirdi.

"Yeniden dogdum, benden korkun, artik rakipsizim"

Bir güç gösterisi olarak vadiyi darmadagin ederek tas yiginlarindan, tasa benzeyen ancak camdan bir anit yaratti. Her yöne uzanan kesitleri ile anit güzel degildi ancak muhtesem görünüyordu. Insanlar anitin yapimindaki mucizevi sekli görmek ve onun yapicisi tanri Cypher'a saygi göstermek için üsüstüler

Bölüm II : Pianna Savasçilari
Yillar sonra insanlik alti büyük kralliga bölündü.. Çöllerin akincilari Hellsgarem, Çelikten gemileri ve limanlari ile Buegrant, Arrdeam'in beyaz sehri, Muhtesem ormancilari ile Planisad Ticaretin merkezi Brisbia ve Bati sahilinde El Morad.

Yaratilis, kirilgan bir seydi. Patos ve yeni Patos-Cypher mevcudiyeti arasinda yasananlardan sonra Carnacta kademe kademe degisiklikler olmaya basladi. Baslangiçtaki degisiklikler önemsizdi, çiçekler yavasça soluyorlardi, mevsimler önceden tahmin edilemiyordu ve sular bazen paslanmis gibi kahverengiye dönüsüyordu.

Bu tür ufak tefek seyleri insanlar sadece gözlemliyordu ancak "Olay" diye ilan edecek bir durum yoktu.Bunlari Cypher'da yapmiyordu zaten, o kendisi ile ilgili yeni konulari incelemekle mesguldü.

Acaba Patos yeniden mi canlanmisti?

Bu defa Carnac’in her yerinde tuhaf yaratiklar dolasmaya baslamisti. Baslangiçta bunlari zarar verebilecek vahsi kurtlar, ayilar olarak düsündüler fakat degillerdi, degisik yaratiklardi ve yillar geçtikçe degisiklikler büyüdü de büyüdü. Bazilarinin tasa dönüstügü görüldü, bunlardan kötüsü arkadaslarina büyü yapilanlar oldu ve simdi bildikleri ve anladiklari ölüm seviyesinin ötesinde canlanmis cesetler ortaya çikti.

Bu cehennemi yaratiklar sayica öyle çogaldilarki, insan sehirleri ve onlarin etrafina çevrilen yüksek kale duvarlari ve surlar bile yaratiklari geri püskürtmeye yetersiz kalmaya basladi.

Yiyecek stoklari tükendigi için ilk yikilan krallik Planised oldu. Kisa süre içerisinde Brisbia ve Arrdeam devrildi. Kanli Barbarlarin kralligi Hellsgarem bile duvarlarin yikilarak kralligin yok olmasini engelleyemedi. Canli kurtulan azinlik, kendi kralliklarindan sag kurtulmayi basaran Buegrants’larin gemileri ile deniz üzerinden El Morad’a kaçti.

El Moradin yöneticisi Kral Manes, göçmenleri hiçbir ön yargi göstermeksizin kabul etti ve orduda görev almalarini sagladi. Henüz saldiri yasamayan sehrin etrafini desteklemek ve kuvvetlendirmek için yeni siperler ve mazgallar insa ettirdi. Saldirganlar gelmeden önce ihtiyaçlar temin edilerek stoklandi, silahlar güçlendirildi, zirhlar cilalandi. Eger El Morad yikilirsa, yeni düzen olusturmak için, kralliga ve El Morada bagli sadakatli siviller tespit edilerek kaçis yönleri ve planlari hazrilandi.

Olaylar öyle gelismisti ki, El Morad artik insan neslinin en son kalesi durumuna gelmisti. Eger o da yikilirsa, insan soyunun yeniden türemesinin önü kesilmis olacakti.

Çok geçmeden yaratiklarin saldirilari basladi. Baslangiçtaki daginik ve düzensiz ataklar, savunmacilarin basarili defansi sayesinde geri püskürtülüyordu ancak saldirilar her geçen gün artiyor ve sürekli yineleniyordu. Bu saldirilar yedi yil boyunca sürdü. Kral Manes, yedi yil boyunca halkinin çektigi aci ve sikintilara karsi kör ve sagir duran tanrilara sürekli dua etti.

Eger ilk iki yillik saldirilara alisan ve savastaki tarz ve yöntemleri ile basarili olan El Moradlilar, cesaret edip surlarin altinda tüneller açarak daglarin arasina giden yollar yapmasalardi, bu hikaye çok kisa sürecekti.

Daglara kazdiklari tüneller boyunca ****l madenleri buldular ve bunlarla daha fazla silah yapip, mevcut silahlarini gelistirdiler. Yiyecek büyük sorun olmaya baslamisti ancak tünellerden daglarin arasindaki ormana bant yaparak, agaçlari islediler ve El Morada getirdiler, kazanilan arazide yeterince ürün ekip yetistirmeyi basardilar.

Üçüncü yilda, tecrübeli askerler bu yaratiklari avlayip öldürmeye basladilar. Küçük gruplar halinde partiler olusturarak, ana gurubun disinda gezinen nispeten zayif yaratiklara arkadan saldiriyor ve öldürüyorlardi. Bu savasçilar geri döndüklerinde birçok zafer ve macera hikayeleri de getiriyorlardi.

Kisa süre içerisinde birbirinden bagimsiz hareket eden bu partiler, kendi içlerinde organize oldular ve Pianna Sövalyeleri ortaya çikti. El Morad'dan bagimsiz yasayan bu sövalyeler hayatlarini islerine adamislardi. Bazilari büyü sanatlarini ve güç vermeyi bile ögrendiler.

Yedinci yilin son gününde, hiç beklenmedik tuhaf bir sey oldu. El Moradin her yanina kirmizi bir yagmur yagdi. Uzaktan koyu bir yesil sis perdesi gittikçe yaklasiyordu. Bir uyari yankilandi ve yillardan sonra ilk defa herkes kaçmak için kapilara kostu ve ilk defa bu kadar korkmuslardi.

Kral Manes, kendisini duyacak herhangi bir tanri için yine dua ediyordu ve bu defa Cypher'in görüntüsündeki Patos yanit verdi.

Manes "Uzun yillardir sürekli sana yalvariyorum, neden simdiye kadar bekledin?" diye bagirdi.
"Gerek yoktu" diye cevap geldi.
"Hergün insanlarim ölüyor bundan daha gerekli ne olabilirdi ki?" dedi Manes.
Yine "Gerek yoktu" yaniti geldi.
Kral kurtariciya yalvarmasi gerektigine karar vererek " Senin gücün var, sadece kullanman yeterli biz senin alçakgönüllü hizmetkarlariniz. Tam simdi bizi kurtarabilirsin"
"Bugün hizmetçilerin akibeti yok artik. Sonun yaklastigi anda kendimi göstermek istedim. Isteseydim gururlandigim bu yikimi sahip oldugum güçle ta baslangicinda durdurabilirdim."
Kral öfke ile dogrularak kilicini sesin geldigi yöne dogrulttu ve haykirdi " Sen bir tanri olabilirsin Cypher ancak kolayca yikip geçemeyeceksin. Eger bize yardim etmeyeceksen, sende bizimle ayni sona katlanacaksin.".
Fakat Patos çoktan gitmisti bile.

"Konsül üyelerinden birisi, alnindan akan teri silerken " Yapabilecegimiz bir seyler olmali diyordu".
Onun hemen yanindaki diger bir üye esnemesini gizlemeye çalisiyordu. Vakit ögleden sonra olmustu. Lordlar ve liderler Cypher’in göründügü gece yarisindan bu yana tartisiyorlardi.

Bir Planisadian lordu ayaga kalkarak, yaklasan koyu yesil sisten kaçmak için yaptigi plani tekrarladi. Sisi kesfe gidenlerden hiçbiri dönmemisti ve ona göre kosullari yeniden degerlendirebilmek için öncelikle kaçip uzaklasmalari gerektigi idi. Sis hizla yaklasiyordu ve herkesin kaçip uzaklasmasi günler alacakti.

"Hayir, kalacagiz ve direnecegiz, sonrada Cypher’i öldürecegiz böylece her sey yoluna girecek" diye gürledi elleri ile okunu oksamakta olan yan taraftaki Erenion lideri, "Yeterince kaçtik".

Konsül gürültü ve yaygaraya boguldu, daha önce de birçok uçuk öneriler getirenler olmustu ancak böyle bir çözüm herkesi hayrete düsürmüstü.

Birisi haykirdi "Sen delimisin? Cyhper bir tanri. " "Gerekirse burada kalacagiz ancak Cypher'a karsi savasmayacagiz"

Oda birden sessizlige büründü. Kalmak ancak savasmamak ? Sonra ne olacakti ? Sadece ölüm ?

Kral Manes sükunetle konustu " Pianna Sövalyelerini çagirin".

Bazilari Kralin aklini yitirdigini düsündü, bazilari da aslinda Cypher’in kralla konustuguna inanmamaya basladi.

Pianna Sövalyeleri bütün popülerlikleri ile kale kapisinin önüne dogru at sürdüler. Iste herkesi koruyacak efsanevi kahramanlar buradaydi. Yeni dizayn edilmis zirhlari ve parlak silahlari içerisinde, eski kahramanlik kitaplarindan canlanip gelmis gibi görünüyorlardi. Hiç kimse onlarin kaybedecegini düsünmüyordu.

Yaklasik ikiyüz güçlü asker, efsane haline gelen Camdan Abidenin bulundugu yöne dogru Cypher'i bulmak için at sürdüler. Önlerinde hiçbir rehber olmadan, insan yerlesimi kalmamis çilgin topraklarda at sürdüler. Ormanlarin içerlerinde önlerine çikan her yaratigi öldürerek ilerlediler. Içlerinden tek bir tanesi bile kaçamadi. Gece karanliginda gelip zarar vermesinler diye uyku bile uyumadilar.Fakat bir gece asiri bir yorgunluk dalgasi hepsini kapladi ve derin bir uykuya daldilar.

Rüyalarinda bir vadinin kenarindaki bir alanda bir sürü insan gördüler. Baslangiçta insanlarin görünüsleri mutlu gibi geldi ancak yanlarina yaklastikça o insanlarin yüzündeki umutsuzlugu, yorgun bakislari ve ruhlarindaki mutsuzlugu gördüler. Halbuki rüyalarindaki bölge gayet huzurlu ve abidenin camindan yansiyan gökkusagini yansitan isiklar sayesinde apaydinlikti. Tan yeri agarirken gerçekler ortaya çikti, Cypher’in ini de oradaydi ve bütün o insanlar ona tapmaya gelmemislerdi, onun esiri olmuslardi. Abide ise, onlarin bilincini yutan siyah bir tasa benziyordu. Yapiya yaklasinca kendilerini insanlara bakarken hissettiklerinden daha kötü hissettiler ve birden bir kol uzanarak görüslerini kapatti.

Rüya sona ermisti ancak gün dogana kadar yattiklari yerden kipirdayamadilar.Gördükleri rüya yüzünden etkilenseler dahi, kararlarindan en ufak bir eksilme olmadan ve kendilerini neyin bekledigini bilerek batiya dogru at sürmeye devam ettiler. Akillarinda ve kalplerindeki ayetten bir dua ile;

Uzun süre Unutulmus
Biz senin çocuklariniz
Uzun süre Unutulmus olsan dahi
Bizi Terk etme

Daha önce hiç hissetmedikleri gibi bir sevkle rüzgar gibi batiya dogru at sürmeye devam ettiler. Günlerce hiç durmadan ilerlediler, ne onlar nede atlari açlik veya yorgunluk hissetmediler. Gözleri bir isaret yakalayana kadar hiç durmadilar.

Elmas gibi isiklar saçan Devasa bir Abide millerce ötede duruyordu. Daha önce gördükleri rüya bile onlari böyle bir manzara ile karsilasinca düstükleri hayrete hazirlamamisti. Atlardan birinin kisneyerek bagirmasi, onlari bu hayretten uyandirdi ve tekrar devam ettiler. Ertesi gün safak vakti abideye ulastilar ancak sanki önlerinde geçilemez bir bariyer vardi. Görünürde hiç bir sey yoktu ancak atlar görünmez bir çizgiden öteye gitmeyi reddediyorlardi. Binicileri asagi inip çektikleri halde ilerlemeyi reddediyorlardi. Sonunda atlari birakarak ilerlemeye karar verdiler fakat onlar da ilerleyemediler. Öglene kadar ugrasmalarina ragmen hiçbiri o görünmez engeli geçemedi fakat arazinin yapisi gittikçe degisiyordu.


Agaçlar ve çimenler kapanan zarflar gibi göz önünde katlanarak yok olmaya basladilar, zemin birden kurudu ve ve toprakta çatlaklar olusmaya basladi ve birden çatlaklardan birisi genisçe bir yariga dönüserek sövalyeleri içine çekti.

Birçogu yaralandi, bazilari ise hayatini kaybetti fakat çogu kurtuldu ve kurtulanlar kendilerini etrafinda daha önce hiç karsilasmadiklari türden yaratiklarin çevirdigi büyük bir magaranin ortasinda buldular. Önlerindeki uzun ve kol yüksekligindeki sarkitlarin altinda ise Cypher'in ta kendisi duruyordu. Onu tanimiyorlardi ancak karsilastiklarinin kim oldugunu tahmin ediyorlardi.

Bir bas hareketi ile, Pianna sövalyeleri her yana saldirdilar. Güç veren büyücülerini, sihirbazlarini ve yaralilari ortalarina alacak gibi bir halka olusturdular. Savasçilar dövüs sanatinda ustaydilar ve 7 yil boyunca hayvanlara karsi verdikleri onlarca savasta sadece bir kardeslerini kaybetmislerdi fakat savas alanindaki sayidan daha azdilar ve göründügü kadari ile düsmanlari yorulmak bilmeyecekti.

Elliden daha az sayiya düstüklerinde, yaratiklar saldirmayi birakti ve geriye çekilerek Cypherin sövalyelere dogru ilerlemesine olanak sagladilar.

Sövalyeler Cypher'in gerçek yüzünü ilk defa gördüler. Devasa yapisi disinda yasli bir adama benziyordu. Rivayetlerdeki gibi acimasiz bir savasçi görüntüsünden çok uzaktaydi.

"Hosgeldiniz, Pianna Sövalyeleri, yorulmus olmalisiniz" diye alay ederek konustu.

Sövalyeler cevap vermek yerine kiliçlarini sikica tutarak seçtikleri hedeflere dogru kaldirdilar ve dosdogru üzerlerine saldirdilar. Sihirbazlar onlara ates ve yildirim ile eslik etti ve bu saldirinin ödülü olarak birkaç yüz yaratigi öldürdüler.

Cypher sadece yaratiklarinin acimasizca öldürülüsünü seyretti.

Sövalyeler çogu adamlarini kaybettiler ancak her sey sona ermisti. Tek bir yaratik bile ayakta kalmamisti. Magaranin zemininde, kendi kanlarindan olusan bir gölde yatiyorlardi. Hemen Cypher'in etrafini çevirdiler.

Fakat bir tanriyi basit büyüler ve fiziki güç ile yenmeyi düsünmek saf aptallik demekti. Cypher de bunu bildigi için sakin ve korkusuzdu.

Hali hazirda, arkadaslarinin cesetleri kipirdamaya baslamisti. Yakinda tekrar ayaga kalkacaklardi fakat karsisindaki kisi arkadasimi veya kardesimi anlayamayacakti.

Ilk zombinin elleri kilici kavradigi anda, hayattaki sövalyelerin aklina birden o dua geldi. Sebebini bilmeden duayi haykirmaya basladilar

Biz senin çocuklariniz
Uzun süre Unutulmus olsa dahi
Bizi Terk etme

Ölen arkadaslari dirilip ayaga kalktikça ve silahlandikça, Pianna sövalyeleri daha önce hiç hissetmedikleri bir korkuya kapildilar, buna ragmen haykirmaya devam ettiler.

Biz senin çocuklariniz
Uzun süre unutulmus olsan dahi
Bizi Terk etme

Gittikçe güçlenen haykirdiklari bu cümleler magara boyunca ilerledi ve tarih öncesi duvarlarda yankilanarak sarkitlari titretti. Daha fazla ayet döküldü agizlarindan

Seninle birlikte olan yine biziz
Sen bizi duyabilirsin
Yalvarislarimizi duy

Cypher onlarin bu dualarini önemsemeden alayla izlerken, magaranin tavani sarsilmaya basladi ve tavandaki granitler kahramanlarmizin üzerine döküldü, birden fazlasi düsen granitlerin altinda ezildi. Onlar halen devam ediyordu.

Bu bir son.
Geri dönmek istiyoruz
Bizi evimize ulastir.

Simsek gibi bir isik cennetten firladi. Logos, yaratici tanri güçlü yayini çekti ve geçmisten bu güne söylenen uzun dualarin verdigi enerji ile yüklü oku firlatti. Ok yildirim gibi bulutlarin arasindan indi ve Cypher'in omuzlarinin üzerindeki magaranin tavanini geçerek Cypher'a saplandi.

Logos kutsamis olmasaydi, okun parlakligindan hepsi kör olacaklardi. Cypher yani Patos artik yoktu. Sadece ölmeden önceki zayif final çigligi titredi magaranin içinde.

Çok yumusak, çok net ve sevgi dolu bir baska ses dedi ki..

"Evinize hosgeldiniz"

Bölüm III : Bir Kez Daha Dirilis
Cypher'in yokedilmesinden sonra yesil sis kayboldu ve sag dönen Pianna Sövalyeleri, El Moradlilar tarafindan kapida büyük kutlama ve sevinç gösterileri ile karsilandilar. Onlarin kahramanlik öyküleri, pinardan akan sular gibi El Moradin her tarafina yayildi ve tapinaklarda Logos’un heykelleri yükseldi. Insanlik yeniden basarili oldu ve gelisti.

Zaman ilerledikçe tek bir kisi bile Cypher'in yaptiklarini hatirlamaz oldu.Birçok kisi sehir duvarlari disina çikarak yeni kesifler yapti, insanlar mantar gibi çogalarak yeni bölgelere yerlesti, El Moradin disinda bir çok köy, kasaba ve sehirler insa edildi. Logos'un kutsadigi tarlalar ekildi ürünler biçildi.

Ancak baris El Morad için sonsuza kadar sürecek degildi.

Cpherin yokedilisinin üzerinden 20 yil geçmisti ve El Morad insanligin bas sehri olmustu. Baris ve huzurun getirdigi basarili ortam sayesinde güzel bulvarlar, muhtesem binalar ve karanlik dönemlerde hayatini kaybedenleri yasatmak için, yenilenen ve genisletilen sehir surlarina isimleri yazildi.

Sehir etrafindaki birçok köy ve kasabada yasayan bir takim kisiler bu zenginlikten haksiz kazanç elde etmek için eskiyaliga ve saldirilara basladilar. Birçok konvoy saldiriya ugradi ancak Kral Manes halen yasarken bunlar çok fazla degildi.

Kral Manesin uykusunda aniden ölümünden sonra yerine geçen oglu Paul çok genç ve tecrübesizdi, ülkeyi güvenlik altinda tutan Pianna Sövalyelerine kumanda etmekten acizdi ve o nedenle Konsülün lordlarinin yetkilerini artirdi ancak lordlarin çerisinde ülkede daha çok söz sahibi olmak isteyenler vardi ve bunlarin bir kismi baskinlari yapan eskiyalar ile isbirligi yaptilar. Bazilari vergilerin yükselmesine neden oldu ve bazilari da baski yaparak orduyu dagittilar.

Ülkenin kötü durumundan mutlu olmayan ve konsülün kararlarina karsi çikan klan liderleri idam edildi. Kargasa ve düzensizlik ülkenin her yanini kapladi. Konvoylar daha çok saldiriya ugradi, maskeli katiller her yerde insanlari öldürmeye basladi ve kadinlar kocalarinin, ogullarinin yaninda tecavüze ugradi.

El Moradin merkezinde kötülük yuvalari yapilanmaya basladi. Tüccarlar sehire giremez oldu, dükkanlar kapandi. Insanlar günlük ihtiyaçlarini karsilayamaz oldular. Yerlesik halkin çogunlugu evlerini ve esyalarini geride birakarak kaçtilar. Çiftçiler tarlalarini ekemediler. Ürünlerini toplayamadilar.Huzur ve barisin yerini çok kisa sürede kötülük ve kargasa aldi ve birçok çesitli hastalik bas gösterdi.

Bütün bu yillar boyunca Paul ülkede neler oldugunu bilmeden, hizmetçileri ile sarayinda yasayarak geçirmisti. Her seyin yolunda gittigini zannediyordu. Konsülün ülkeyi iyi yönettigini düsünüyor ve insanlarin arasina karismaya gerek görmüyordu. Lordlar ona sehirde bir hastalik oldugunu ve doktorlarin tedavi ettigini, Paul ün saraydan ayrilmasinin tehlikeli olacagini söylemislerdi.

Dignar, ülkesine sadik klan lideri, konsüle karsi geldigi için öldürülemsine karar verilen klan lideri, canli kurtulan az sayidaki klan savascisi ile El Moradin 2 günlük mesafesinde saklanmisti ve ülkede yasananlari üzüntü ile takip ediyordu. "Kral Paul artik 19 yasinda neden bunlari durdurmuyor, acaba o da onlarla birliktemi" diye düsündü ve bunu arastirmaya karar verdi. Eskiya kiligina girerek bir gece El Morada girdi ve saraya ulasti.

Paul'ün nerede oldugunu ararken, konsül üyesi lord Bero'nun söylediklerini dinledi " Kralim konsül ülkeyi çok güzel yönetiyor, halk çok mutlu ancak pis tasralilardan tuhaf bir hastalik geldi, siz sarayda bir süre daha bulunun biz hastalik geçince size kutlama töreni yapacagiz ve senlikler düzenlenecek" .

Dignar bir süre daha gizlendi ve Bero gider gitmez krala kosarak önünde diz çöktü. "Kralim Bero yalan söylüyor. Sarayin duvarlarina çikin ve El Moradi seyredin" dedi.

Paul bir merdiven yaptirarak sarayin duvarindaki surlarin üzerine çikti ve gördügü sey, pislik, yangin ve haydutlarin sarhos naralari oldu.

Dignara "seni öldürtecektim ama gördügüm manzara korkunç, ülkeme ne oldu, bu hangi sehir, sanki baska bir yer, burasi El Moradmi" dedi. Sonra Dignari kolundan tutarak gel bana herseyi anlat" diye saraya ***ürdü.

Yasli klan lideri Manes'in ölümünden sonra yasananlari bir, bir anlatti.
Paul basini ellerinin arasinda tutarak aglamaya basladi. Babasinin sevgili sehri kaousun tam merkezi olmustu. "Pianna Sövalyelerini yeniden göreve çagirin" dedi Dignar, "ben de klanimi ve bana uyan klanlari toplayip geleyim. Bütün umudumuz bu."

Genç kral, yasli klan liderini dogru bularak söylediklerini yapmaya karar verdi.

Cypher'a karsi kazanilan zaferden sonra, kendilerine tahsis edilen arazide insa edilmis büyük kalenin içerisinde yasayan Pianna Sövalyelerinin reisi Mutro idi. Kötülüge karsi yapilan savastan sonra geçen zamanda eski sövalyelerin hemen hepsi ölmüstü ve yasli Mutro reis seçilmisti. Dignari taniyordu, anlattiklarini dinledi ve sövalyelere dogru bagirdi.
"Hepiniz ihtiyaç kalmayana veya ölene kadar , halkiniza hizmet etmek için hazir olun". "Bu çagriya kulak verecek misiniz?".
Sövalyelerden gürültülü bir onay bagirisi yükseldi.
"O halde demirci ocaklari yansin, zirhlarinizi parlatin, silahlarinizi bileyin ve yaglayin, atlarinizi agillarindan çikarin"

Sehrin merkezinden alevler ve dumanlar yükseliyordu. Cansiz bedenlerden akan kanlarin keskin kokusu yüzünden atlari zaptetmek zorlasmisti. Konsüle bagli askerler ve haydutlar baslangiçta çok direnmislerdi ancak hemen hepsi yanlis tarafta bulundugunu anlamadan can vermisti. Az sayidaki haydut canli esir alinmis, Logos’u ululamak için yaptirilan anitin dibinde toplanmisti.

Dignar ve ona katilan üç klan lideri can verinceye kadar çarpismislardi ve Pianna sövalyelerinden geriye ise küçük bir gurup kurtulmustu.

Paul, anitin merdivenlerinin en üstündeki rahipler için yaptirilmis adak tasinin üzerine çikarak, karsisindaki manzaraya bakti. Çocuklugunun tertemiz yollari, balkonlarindan çesitli çiçekler sarkan, sokaklarinda çocuklarin nese ile oyunlar oynadigi, mutlu ve güler yüzlü insanlar ile dolu El Moradi simdi harabeye dönmüstü. Yasanan iç savasta ölenlerin cesetlerinden yayilan koku halen duruyordu. Kendisini dinlemeye hazirlanan yorgun, bitkin insanlarin yüzlerinde büyük bir keder okunuyordu.

"El Moradin halki" diye gür bir sesle basladi konusmasina.
"Bugün yillar süren gaflet uykusundan uyanisimin ilk günü, sizi bu zalimlerin eline birakmakla büyük bir hata etmisim" derken sol kolu ile anitin yan tarafinda, askerlerin arasinda elleri ve ayaklarindan zincirlenmis konsül lordlarini isaret ediyordu.
Devam etti "Ancak beni de kandirdilar. Zaten çocuktum bir sey anlamiyordum. Ülkemde her sey çok güzel saniyordum. Bana hep öyle anlattilar. Beni bagislayin, bundan sonra babamin yolunu takip edecegime söz veriyorum. Logos sahidim olsun".
O çaresiz bitkin ve yorgun kalabalik sanki bir enerji dalgasinin etkisine girmis gibi canlandi ve yüzlerindeki bitkinlikten eser kalmadi, sevinçle haykirdilar "selam sana Kral, selam sana Logos".
Paul devam etti ve "bugünden itibaren vergileri düsürüyorum, artik tarlanizdaki ürünleri vergi diye vermeyeceksiniz. Evsizler El Morad surlari disinda sahipsiz kalmis yerlerde kendilerine özgürce kulübeler insa etsin, etrafini çevirsin, eksin biçsinler. Surlarin içerisinde evlerinden yerlerinden kovulanlar artik dönsün. Komsular el ele vererek evlerini tamir etsin. Sokaklari, caddeleri temizlesin. Klanlar bir araya gelsinler ve ülkemizi haydutlardan, katillerden temizlesinler ve bugünden itibaren eski konsülleri görevlerinden aldim. Yerlerine sizin seçeceginiz konsülleri koyacagim. Eski konsüller ülkemize ihanet ettikleri için en agir sekilde cezalandirilacak.

"Ertesi sabah kent merkezi tertemizdi, Kraliyet sarayina giden yolun baslangicinda yükselen bir platform yapilmisti ve 12 konsül üyesi boyunlarinda "suçlu" yazan tabelalar ile cezalarinin bedelini ödemeyi bekliyordu. Sövalyelerin liderinin el hareketi ile bir görevli platformun üzerine çikarak konsül lordlarinin suçlarini halka duyurdu. Cellatlar sira ile lordlari yere yatirarak baslarini kütüklerin üzerine yatirdilar. 12 balta ayni anda kalkti ve günesin isiklarini yansitarak hizla indi. Böylelikle uzun yillardir süren iç savasin bittigi ilan edilmisti.

Paul’ü izleyen ve dinleyen sadece El Morad halki degildi, Logos yüzünde bir tebessümle yarattigi insanlarin yeniden derlenip, toparlanmasindan gayet hosnuttu ancak ogullari ve kizlarinin artik ilk yarattigi zamanki gibi saf ve temiz olamayacaklarini anlamisti. Patos/Cypher’in ugursuz gölgeleri çocuklarinin üzerinden asla yok olmayacakti.

Insan irki yasanan kargasadan sonra yeniden birlesti ve normal hayatlarina dönmeye basladi. Fakat Patos’un unutulmus laneti insanlar üzerindeki tuhaf etkisini bir kez daha göstermeye basladi ancak bu defa sebep olacagi degisiklik önceki nesillerin hiç rastlamadigi türdendi

Bölüm IV : Tuareklerin Efsanesi
El Morada, alti gün alti gece gemi yolculugu ve bir gün, bir gece at sürümü mesafede, Karus diye adlandirilan genis çölleri, yüksek daglari ve sayisiz magaralari ile taninan bölgenin kuzeyindeki yüz kisiden biraz daha fazla sivilin yasadigi küçük Breth köyünde bir kisim çocuklarin kaos döneminde köyde konaklayan klanlardan ve askerlerden yakalandiklari hastaliktan dolayi vücutlarinin çesitli yerlerinde olusan bozukluklar nerede ise bütün vücutlarini kaplamisti. Köyün doktorlari ve sifacilari bu hastaliga çare bulamiyorlardi ve gençlerde de bu hastalik görünmeye baslamisti.

Hastaligin bulastigi yerlerde deri sertlesiyor, yesile yakin renge dönüsüyordu. Dislerin ve kemiklerin yapisini da bozuyordu. Agir hasta çocuklar, diger çocuklar korkmasin diye evlerin mahzenlerinde, etraftaki magaralarda tutuluyordu.

Hastaligi durduramayan köyün ileri gelen klan baskani, El Morad’a giderek Konsülden yardim istemeye karar verdi. Köylüler bu haberi sevinçle karsiladilar ve çocuklarini kurtarmasi için Logos’a daha fazla adak adadilar.

Klan lideri konsül üyelerine konuyu açikladiginda, yasli bir konsül üyesi söze girerek ülkenin birçok yerinde bu hastaligin göründügünü ancak henüz hekimlerin çare bulamadigini söyledi. Klan liderine köyüne dönmesini ve iyi haberi beklemesini tavsiye etti.

Paul yasli lord sarayina geldigi zaman onu karsilamak için acele etmedi. Iç baris saglandiktan sonra bir çok konu ile ugrasmisti ve aradan geçen 2 yil içerisinde artik o çevik ve kararli Kral rehavete kapilmisti. Bir çok konuyu danismanlarina havale ediyordu. Gençligin verdigi enerjiyi partiler, eglenceler düzenleyip sabahlara kadar eglenerek harciyordu. Bir gece öncesinde de böyle bir davet sabaha kadar sürmüstü ve uykusundan uyandirildigi çok önemli konuyu kendisine getirdikleri için de kizgindi.

Yasli konsül üyesi kendisini nerede ise azarlayan kralin tavrindan mutsuz bir sekilde kaos döneminde bas gösteren fakat tedavi edilemedigi için çogalan hastaligi anlatti.

Insanlik nesli bir kez daha tehdit altindaydi ancak bu tehdit silahlarin, zirhlarin yenemeyecegi türdendi.

Paul ülkesindeki insanlarin hastaliga yakalandiklarini iç savas zamaninda da duymustu ancak bu konuda hiçbir sey yapmamisti. Danismanlari birçok defa bunu dile getirmeye çalismislardi fakat o bunu basit bir hastalik diye düsünüyor ve hekimler çare bulur diyordu. Oysa simdi duyduklarindan korkmustu. Ya bende hastalanirsam halkin arasina nasil çikarim. Nasil davetler düzenlerim diye düsünmeye baslamisti.

Kralin çagrisi üzerine danismanlar toplandi ve fikir yürütmeye basladilar. Ülkenin dört bir yanindaki hekimleri ve rahipleri toplayarak bu hastaliga sifa bulunmasi için çalismalarina karar verdiler.

Kralin sarayina bundan sonra hiç kimsenin giremeyecegini, saraya girmesi gerekenlerin önce kontrolden geçirilecegini hastalik belirtisi tasiyanlarin derhal kovulacagini duyurdular.

Böylece aradan 4 yil daha geçti.

Logos için yaptirilan yeni tapinaklar, hastaliga yakalananlarin adaklari ile dolup tasiyordu. Hekimler ve Rahipler hiçbir basari saglayamamisti. Kral artik sarayindan hiç çikmiyordu.

El Morad surlarinin içerisinde hastalik her geçen gün artiyordu. Konsülün karari ile hangi sebepten olursa olsun ölenler surlarin bitisiginde yaptirilan büyük odun firinlarina atilarak yakiliyordu.

Logos evlatlarina gelen bu bela nedeni ile kendisine yakaran binlerce rahibin çagrisini duyuyor ancak kendisinin de durduramadigi bu lanetli hastalik karsisinda sessizce izlemekle yetiniyordu.

Ey Logos duy bizi.
Evlatlarini terk etme
Unutulmusun lanetinden kurtar
Sen bizimlesin biz seninle
Hastaliga yakalananlara, saglikli olanlar tarafindan yapilan saldirilar o kadar çogalmisti ki, hasta diye isaret edilen her insan digerleri tarafindan dövülüyor, iskence ediliyor, evlerinden, yuvalarindan atiliyorlardi. Bu yüzden hastaliga yakalananlar yer altindaki büyük kanalizasyon kanallarina kaçiyor digerlerinden kurtulmaya çalisiyorlardi.

Kargasa artinca konsülün lord’lari bir araya gelerek karar aldilar. El Moradin içerisinde ve yakin köylerinde bu belaya yakalananlar, Karus bölgesine sürgün edildiler. Bölgenin arazisi çok büyüktü ve El Morad bölgesinden ayiran büyük Carnac denizi nedeni ile geriye dönmeleri çok zordu.

Insanlik içerisinde bölünmenin baslangici.

Zorla evlerinden köylerinden ailelerinden koparilarak yollara sürülen yedi binden fazla genç ve çocuk, klan savasçilari ve sövalyelerin alt tabaka askerleri gözetiminde 2 hafta yürütüldü. Hastaliktan ölen olmadi ancak zorlu yürüyüse dayanamayan bir çogu öldü.

Ey Logos duy bizi.
Evlatlarini terk etme
Unutulmusun lanetinden kurtar
Sen bizimlesin biz seninle


Karus bölgesine ulastiklarinda geriye üç yüzden azi sag kalmisti. Bu kiyim katiller ve haydutlarin hüküm sürdügü kaos döneminde bile yasanmamisti.

Yillardir bekledikleri "iyi haber" yerine, hastaliga yakalanmis ve çogu ölmek üzere olan gençleri sevgi ile kabul eden Breth köyü sakinleri hastaliga yakalananlarin sadece dis görünüs formlarinin degistigini biliyorlardi.

Baslangiçta mahzenlerde, magaralarda gözlerden uzak tuttuklari çocuklar evlerine döneli çok olmustu. Insan formundan hiçbir degisiklik kaybetmemis yaslilar ile, görünüsü degismis çocuklari ve onlarin çocuklari bir arada huzur ile degirmenlerine ekinlerini götürüyor, hayvanlarini otlatiyor, su baslarinda keyifli sohbetler ediyorlardi.

Yeni gelen bu zavalli sürülmüsleri de aralarina aldilar. Hepimizi Logos yaratti diyordu köyün en bilgesi. Lanete ugratilmislari da.

Hastaligin iyilestirilmesi için yillardir ugrasan hekimler ve sifacilar birçok ilaç gelistirmisti. Bunlar lanetli hastaligi yok etmemisti ancak hastalari güçlendirmis, gelistirmisti. Bu güçlü nesil için tarlalari ekmek ve biçmek, yetistirdikleri hayvanlari idare etmek çok kolay oluyordu.

Zaman içerisinde birbirleri ile evlenen hastaliga ugramis gençlerin çocuklari sokaklarda dolasmaya basladiginda Breth artik büyük bir kasabaydi.

Bu yeni nesil irk anne ve babalarindan daha güçlüydü. Aralarindan bir kismi, hayvancilik veya çiftçilik yapmak istemediklerinden, genis Karus topraklarinda avlanmaya, Patos’un meydana getirdigi yaratiklarin soylarindan kalanlari avlamaya basladilar.

Karuslular bu savasçi irka Tuarekler demeye basladi.

Dövüsmekte çok büyük maharetler ve tecrübeler kazandilar. Büyüklerinin geleneklerinden gelme aliskanlikla, küçük savasçi gruplari bir araya gelerek Klanlar olusturdular. Sayica küçük klanlar gözcülük yaparken, büyük klanlar birleserek yaratiklara saldiriyor ve her defasinda basarili oluyorlardi.

Böylece Brethin disinda da yaratiklarin saldirisindan korkmadan yasanabilecek bölgeler olustu. Buralara aileler yerlesti Bellua ve Linate. Bu iki kasabanin arasinda da Tuarek’lerin mola verdigi Roan Kamp.

Breth artik Karus bölgesinin merkez sehri olmustu. Klan liderleri ve sehrin ileri gelenleri haftada bir toplaniyor, ortaklasa kararlar alarak uyguluyorlardi.

Bir süre sonra bazilari denizin karsi yakasini merak ederek oraya geçmek istediklerinde, idareciler buna karsi çiktilar. Karsi yakadaki eski akrabalarinin onlara yaptiklari bir çogu tarafindan hatirlaniyordu ancak gençler inatçilikla israr ediyorlardi. Bunun üzerine yöneticiler toplandi. Bir konsey olusturdular ve karsi yakaya giderek eski baglarini yeniden canlandirmak istediler.

Yirmi kisilik heyet El Morad bölgesine geldiklerinde karsilastiklari köylüler çigliklar atarak kaçti. Askerler ve savasçilar geldi. Insana benzeyen bu yesil derili, iri yari ve güçlü yaratiklardan daha önce hiç görmemislerdi ...
---------------------------------
Bunu okuyan bir kaç kişi belki Knight Online oynamaya başlar

Bu mesaj; ZipMaker tarafından '25.01.07 - 08:48' tarihinde değiştirildi.
Alıntı ile Cevapla
Sponsor