Tekil Mesaj gösterimi
  #57 (permalink)  
Alt 16.01.10, 21:49
Walter Bishop - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Walter Bishop
Profesör Baykuş
 
Kaydolma: 21.08.09
Erkek - 31
Mesajlar: 2.158
Teşekkürler: 447
Üyeye 347 kez teşekkür edildi
Standart Cevap: Bir Damla Kan... 1.Bölüm: Milford Kasabası

5.Bölüm: Son Kurban PART-2

Şimdi kendimi her şeyden sorumlu olarak hissediyordum. Bunca zamandır olan her şeyin sorumlusu olarak. Anne ve babamın ölmesi, Tim’in kaçırılması ve zavallı George’nin yaptığı hainlik hepsi benim yüzümdendi. Hepsi de beni ele geçirmek için yaptıkları küçük oyunlardı. Ve ben şimdi kaçıyordum. Benim yüzümden olan onca şeyden sonra ben sadece ka-çı-yor-dum. Hem de beni bulmak için arkamdan geleceklerini ve birçok insanı öldüreceklerini bile bile kaçıyordum. Çıkıp kendimi onlara kurban olarak sunarsam bir daha kimseyi öldürmeyeceklerine yemin edebilirler miydi? Her şeyi sona erdirirler miydi? Bunu Melanie ile konuşmalıydım, bir çözüm yolu bulmalıydım.

Sığınakta Melanie’nin küçük bir ofisi vardı. Aynı evindeki gibi siyah renklerle bezenmiş güzel ve korkutucu bir ofis. Yine duvarlarda anlamsız tablolar ve kitaplıktaki birçok kitap. Bir ara o kitaplara baktığımda aralarında güncel olan Gece Evi serisini, Alacakaranlık serisini, Bir Güneyli Vampir Romanı serisini, Buffy ve Angel serisini ve Vampir Günlükleri serisini fark ettim. Bunların dışında güncel olan birkaç kitap daha vardı. Acaba o yazarlar bu kitapları yazarken gerçek vampirlerle tanışmışlar mıydı? Onlarla konuşup, onları araştırmışlar mıydı?

Odasının ortasında duran bir masa vardı. Masanın üstünde bilgisayarın hemen yanında duran bir melek biblosu vardı. Çok güzel bir bibloydu. Kanatlarını açmış ellerini havaya kaldırarak dua eder gibi pozisyon almış bir melek figürüydü. Mavi bir camdan yapılmıştı. Gerçekten güzel ve büyüleyici bir bibloydu. O an aklımdan o biblonun Melanie’yi yansıttığını düşündüm. Melanie’nin bir melek gibi saf ve tertemiz olduğunu düşündüm.

Odanın tavanında kocaman bir ayna vardı. Sanki biri sizi izliyormuş hissine kapılıyordunuz odaya girdiğinizde. Tavana bakıp kendinizi gördüğünüzde rahatlıyordunuz. Masanın karşısına dizilmiş siyah deri koltuklar. Hepsi Melanie’nin içindeki korkutucu kadını anımsatıyordu bana. Melanie’nin hırçın ve güzel halini. Ofisindeki deri koltuğu gördüğüm her an aklıma yine Rafael geliyordu. Belki de orada Rafael ya da başka bir erkekle defalarca sevişmişti. İşte bu düşünce az önceki Melek Melanie düşüncesini aklımdan attı ve onu Şeytan Melanie olarak düşünmeme neden oldu. Şu halime bakın Melanie’yle önemli bir konuşma yapmak için geldiğimi unutmuş Melanie hakkında gereksiz şeyler düşünüyordum. Ama ne yapabilirim ona âşıktım hem de sırılsıklam.

Odaya girdiğimde Melanie masasında oturmuş bir şeyler karıştırıyordu. Yanına bir kedi sessizliğinde ulaştım. Ve o deri koltuklara oturan kaç milyonuncu erkekten biri oldum. İlk defa oturuyordum bu deri koltuklara. Koltuğa oturduğumda gıcık bir ses ofisin içinde yankılanmaya başladı ve bu sesi duyan Melanie kâğıtlardan kafasını kaldırarak bana doğru bakıyordu.

“Jason sen miydin? Ses vermeden gelince korktum.”

“Seninle bir şey konuşacağım Melanie” dedim sesim gayet sıkı çıkıyordu.

“O konu hakkında mı konuşacaksın yoksa?”

“Evet, o konu hakkında.”

“Tamam, dinliyorum”

“Ben kurbansam eğer, kendimi kurban etmek istiyorum. Benim yüzümden ölen kişilerin daha da çoğalmasını istemiyorum.”

“Sen ne diyorsun Jason. Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?” diyerek birden hiddetlendi ve ayağa kalkarak yanıma geldi. Bende ayağa kalkarak ona cevap verdim.

“Kimsenin benim yüzümden ölmeye hakkı yok Melanie. Kendimi onlara sunacağım ve bütün her şeyi sona erdirecekler.”

“Seni kurban verdikten sonra her şeyin duracağını mı sanıyorsun Jason. Caine yeryüzüne geldiği zaman ne kadar büyük felaketler olacak ne kadar çok insan ölecek biliyor musun?”

“Her iki şekilde de insanlar ölecek Melanie. Ve ben bu ölen insanların nereye gittiğini dahi bilmeden yeryüzünde yaşayacak mıyım? Ölsem daha iyi!” seslerimiz gittikçe yükseliyordu. Melanie daha da hiddetlenmek istemiyordu. Beni ellerimden tutarak siyah deri koltuğa oturttu. Ellerimi hala tutuyordu;

“Bir düşün Jason. Caine Dünya’ya indikten sonra daha da çok felaket getirecek. Daha çok insan ölecek. Bunların olmasını istemezsin değil mi?”

“Tabii ki de istemem.” Sesim normale dönmüştü.

“Peki! O zaman bizimle kalıp onları yenmemize yardım etmelisin Jason. Onları senin sayende daha kolay yenebiliriz.”

Kafamı sürekli “evet” şeklinde sallayarak Melanie’ye katıldığımı ifade ediyordum. Ama aklımdan başka şeyler geçiyordu. Burada şimdi Melanie’ye yalan atmak zorundaydım. Ona katıldığımı kendimi kurban vermeyeceğimi söyleyecektim ama sanırım onun dediğini yapmayacaktım. Melanie’i ellerimi tutmaya hala devam ediyorken buğulu bir sesle ona seslendim;

“Peki! Bunu nasıl çözeceğiz Melanie? Beni ele geçirmek için ellerinden geleni yapacaklardır.”

“Kelvin’den bazı nasihatler dinlemeliyiz sanırım?” dedi gülerek ve ellerimi bıraktı.

Tam ayağı kalkmaya yeltenirken, kolundan tuttum ve koltuğa oturttum. Yavaşça yüzümü yüzüne yaklaştırdım ve dudaklarına bir öpücük kondurdum. Sonra kafamı yavaşça geri çektim. Onun vereceği tepkiyi bekliyordum. Bir anda beklenmedik bir tepkiyle karşılaştım. Yüzüme okkalı bir tokat attı. Gerçekten eli çok ağırdı canımı çok acıtmıştı bu tokat. Ama neden attığını anlayamamıştım.

“Ne yapıyorsun sen?” dedim yüzümü buruşturarak.

Ardından Melanie yine beklenmedik bir hareketle iki eliyle kafamın arkasından saçlarımı tutarak kafamı kendisine çekerek ateşli dudaklarını kendi dudaklarıma değdirdi. Bu hareketini gerçekten beklemiyordum. Bu öpücük beni sevdiğini kanıtlıyor muydu? Diye düşünüyordum ki az önceki tokadın ne anlama geldiğini fark ettim. Birkaç dakika sonra Melanie’nin ateşli vücudunu kendi tenimde hissettim. Ellerimle onun saçlarını arkaya atarak daha rahat öpmemi sağlıyordum. Sonra yavaşça onu o meşhur siyah koltuklara uzattım. Bir yandan bacaklarını okşuyor bir yandan da dudağından öpüyordum. Şimdi aklıma geldi de az önce aklıma gelen şey şimdi başıma gelmişti. Bende bu siyah deri koltuklara attığı milyonuncu erkekten biri olmuştum. İhtiraslı bir şekilde sevişiyorduk ki bir anda Melanie beni itti. Bende ağır vücudumu Melanie’nin üzerinden çekerek ayağa kalktım. Melanie üstünü başını düzelterek, hiçbir şey olmamış gibi;
“Acele etmeliyiz. Kelvin uyumadan önce onu ziyaret etmeliyiz” dedi ve hızlıca giysilerinin bulunduğu odaya doğru ilerledi. Giderken “bunu nasıl yapabildim?” dediğini duyar gibiydim.

Bende o siyah deri koltuklarda oturup kalmıştım. Az önce Melanie ile sevişmiştim. Dünya’da en çok istediğim şeyi yapmıştım ama hala içimde bir kırıklık vardı. O da Melanie’nin hiçbir şey olmamış gibi kalkıp gitmesiydi. Bundan beni sevdiğini mi çıkarmalıydım? Yoksa sevmediğini mi çıkarmalıydım? Bilemiyordum. Aslında şuan ne yapacağımı bile bilemiyordum. Sanki bedenim beni Melanie’ye çekiyordu. Yavaşça ayağa kaldım ve Melanie’nin günlük elbiselerini giydiği odanın kapısına geldim. “Melanie, orada mısın?” diye seslendim.

İçeriden gelen ağlama tonunda olan bir ses “Evet” dedi ve ardından “Şuan hazırlanıyorum birazdan gelirim yanına” dedi. Melanie’nin az önce ne yaşadığımızı bilmiyormuş gibi konuşması beni deli ediyordu. Ve dayanamayarak içeri girdim. Melanie elbiselerini değiştirmiş ve içerideki koltuğun üstünde oturuyordu.

“Neden böyle davranıyorsun Melanie?” dedim gayet sakin bir ses tonuyla.

“Nasıl davranıyorum? Jason” dedi tekrar aynı tarzda.

“İşte böyle sanki bugünü hiç yaşamamışız gibi. Neden Melanie neden benden uzaklaşıyorsun?”

Melanie’nin gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Uzun zamandır ilk defa Melanie’yi bu kadar ağlamaklı ve acı çeker görüyordum. Karşımda ki güçlü ve sert kadın gitmiş yerine başka biri gelmişti sanki. Yavaşça ayağa kalktı ve:

“Seni sevmemeliyim Jason sevmemeliyim anlamıyor musun?” dedi ve hızlıca kapıdan çıktı. Eski sert kadın geri gelmişti. Az önceki ses tonu çok sert ve kararlıydı. Ardından içeriden bir ses daha yükseldi.

“Seni bekliyorum Jason. Kelvin’i görmeye gideceğiz.” Diyordu.

“Seni sevmemeliyim” derken ne demeye çalışıyordu, anlamamıştım. Şaşkın bir şekilde kapıdan çıkarak yanına geldim.

“Hele şükür gelebildin.” Dedi ve kapıdan çıkarak arabaya doğru ilerledi bende onu takip ediyordum.

Arabanın içinde sessiz bir şekilde gidiyorduk. Ne o sesini çıkarıyordu ne de ben. Ona milyonlarca soru sormak istesem de sanki içimdeki biri buna engel oluyordu. Sessizce geçip giden yolculuğumuzun sonuna gelmiştik.

“İşte geldik şu ev.”
Alıntı ile Cevapla
Teşekkür Edenler: