Atom bombasının yapımı
II.Dünya Savaşında ön plana çıkan diğer bir malzeme de benzindir. Savaş süresince Amerikan petrol endüstrisi rezervlerindeki tüm benzini kullanmışlardır. Aynı zamanda Almanya ve Japonya karşıtları 1940'da katalitik reformlama yöntemini geliştirerek yüksek oktanlı benzin elde etmişler aynı yöntemle TNT yapımında kullanılan tolueni üretmişlerdir.
1900'lü yıllarda bilim dünyası atomu incelemeye almıştır. Einstein'ın ünlü kütle-enerji eşitliği (E=mc²) maddenin yüksek enerjiye sahip olduğunu belirtir. Bunu kendilerine ışık olarak alan bilimciler 1939'da uranyum atomlarını bölmeyi becermiş, bir kısım bilim adamı ise zincirleme bağlama reaksiyonlarını gerçekleştirmeye çalışmışlardır. 1942'de Fermi ve arkadaşları zincir reaksiyonunu gerçekleştirmeyi başarmıştır. Bu başarı atom bombasını mümkün kılmıştır ve Manhattan Projesi yürütülmeye başlamıştır.
Atom bombası için yeterli derecede hızlı fizyona uğrayan sadece belirli izotoplar vardır. Uranyum-235 (uranyumun sadece %0.7 kadarı U-235'dir) ve plütonyum iki muhtemel izotoplar olmuşlardır. Bununla beraber her iki element de çok nadir bulunabilir ve çok az sayıda laboratuarda üretilebilmektedir. Örneğin 1942'de sadece 1mg Plütonyum bulunmaktadır.
1942'nin sonlarına doğru general Leslie R.Groves , Du Pont firmasına plütonyum üretim fabrikası kurarak işletmelerini ister. Firma , bu teklifi kabul eder fakat asıl senaryoyu bilmemektedir. Sonraki üç yıl boyunca kimya mühendisleri bu fabrikayı kurmak , işletmek ve kontrolünü sağlamak için çalışmışlardır. II.Dünya Savaşı boyunca Amerika kendi mühendislerini birçok alanda çalıştırmış ve yeni işletmeler yaptırmıştır. Ordu , atom bombası fikrini teoriye döken fizikçiler ve üç sene boyunca tesis kurmaya çalışan DuPont firmasıyla bu proje üzerinde çok çalışmıştır. Hiç denenmemesi gereken bir tasarı için bu kadar zaman , para ve emek harcamak Amerika için zor olmamıştır. II.Dünya Savaşının sonuna doğru savaş Amerika'nın lehine dönmektedir fakat Japonlar teslim olmayı kesinlikle düşünmemektedir. Dolayısıyla Japonya'nın işgali , yüksek can kaybı olmasına rağmen Amerika açısından gerekli görülmüştür. Bu koşullarda Amerika , atom bombasını , savaşı sona erdirebilecek bir etken olarak görür. Amerikan yönetiminde Japonların tek bir bombayla yıldırılamayacağı düşüncesi hakimdir. Bu nedenle çok kısa aralıklarla iki hatta daha çok bomba kullanılması düşünülmüştür. 6 Ağustos 1945 sabahı 8:15'de Japonya'nın en güçlü askeri merkezlerinden olan Hiroşima'ya "küçük çocuk"adı verilmiş uranyum bombası atılır. Hiroşima bir anda kül yığını haline gelir. 3 gün sonra 9 Ağustos 1945'de Nagazaki'ye "şişman adam" adı verilmiş plütonyum bombası atılır ve Nagazaki yok edilir . İnsanlık tarihinin en kanlı ve yıkıcı çekişmesi olan II.Dünya Savaşı 14 Ağustos 1945'de sona erer.
Savaşı , zaferle noktalayan Amerika ve müttefikleri çok coşkuludurlar müttefik İngiltere'nin başbakanı Winston Churchill şöyle der :"Tanrının da yardımıyla İngiliz ve Amerikan bilimi , Almanların tüm çabalarını geride bıraktı. Almanların atom gücünü ellerinde bulundurmaları savaşın sonucunu değiştirebilirdi. Bu yarış bizi oldukça kaygılandırdı." Amerika başkanı ise şöyle der :" Yapılan şey , tarihte görülen en iyi organize olmuş bilimin sonucudur. Bu sonuca büyük bir baskı altında ulaşıldı ve hataya izin verilmedi. Bu en büyük bilimsel kumar için 2 milyar dolar harcandı ve kazandık."
Atom çağı bir kere başladıktan sonra durdurulamaz. Atom bombasının insanlar üzerindeki korkunç etkisi göz ardı edilerek , kısa bir süre sonra yeni ve daha güçlü bir silah için çalışmalara başlanmıştır, hidrojen bombası.
Amerika Birleşik Devletleri II.Dünya Savaşından sonra eğitime özellikle temel bilimlere olan katkısını arttırmıştır. Çünkü geleceğinin insanların beyninde saklı olduğunun çoktan farkına varmıştır.
Avrupa ise II.Dünya savaşının yorgunluğundan bir süre daha kurtulamamıştır. Almanya , Nazi yönetimi yüzünden birçok değerli profesörlerini ve bilim adamlarını kaybetmiştir. Olayın Almanya için en kötü olan tarafı , kaçan bilim adamlarının çoğunun onlara daha çok fırsat ve düşünce özgürlüğü veren Amerika ve İngiltere'ye gitmesidir. Aynı şekilde , nükleer kimyada ve uzay bilimlerinde dönemin doruklarında olan Sovyet Rusya'da bulunan bilim adamları da Stalin'den kaçarak Amerika ve İngiltere'ye sığınmışlardır. Bu durum Amerika'yı daha da güçlendirmiş bilimde öne geçmelerine neden olmuştur. Bilimsel buluşların artarak insanların kullanımına sunulmasıyla Amerika'da ekonomi canlanmış , istihdam oranı artmıştır.
|