Bir Damla Kan
3.Bölüm: Lanetli Ev PART–1
“Kemikler dile geldiğinde anlatacak neler yaşandığını…”
Kemikler olması gerektiği yerde yoktu. Bu durumda ne yapacaktık. Kemikleri mi arayacaktık? Hiç sanmıyorum onları bulmamız en az bir ayımızı alır. Sanırım Alex’in bir fikri var.
“Çocukların mezarına da bakalım Jason, belki orada bir şeyler bulabiliriz. Kötü bir fikir sayılmaz hani denemeye değer.
Sebastian’ın mezarını kazmaya başladım bu arada Alex ise diğer küçük kardeşin mezarını kazıyordu. 8 yaşında olan küçük kardeşin ismi kayıtlarda bulunmuyordu ama adının John Wesley olduğunu duydum. Bu isim bana tanıdık gelmişti ilk duyduğumda. Eğer yanlış hatırlamıyorsam bu isim babamın iş arkadaşının ismiyle aynıydı. Bu arada benim bana inşaat mühendisi. Kasabada ki birçok evin yapımında onun eli olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bir keresinde bir evin yapımına beni de götürmüştü. 8 yaşında olmalıydım Büyük ve gösterişli evlerin nasıl yapıldığını merak ederdim. Bu evleri yapmak için büyük makineler kullanıldığını görünce çok şaşırdığımı hatırlıyorum. İşte oradayken babamın arkadaşı olan John Wesley’i gördüm. Babam ile bir şey tartışıyorlardı, ikisinin de başında sarı plastik bir şapka vardı. John’un bedeni bembeyazdı şimdi onu görsem ya vampir ya da hayalet olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdim. Yine yanlış hatırlamıyorsam 8 yaşında gittiğim o inşaat 89 yılında ölü bulunan 2 çocuğun eviydi. Evin yapımından iki ay sonrada zaten çocuklar ölü bulunmuştu. Babamın arkadaşı bir anda hararetlenmeye başlamıştı.
“Bu evin yapımını hemen durdurmalıyız Jacob.” Dediğini duymuştum. Bu arada babamın adı Jacob’dı.
“Olmaz dedim John! Bu ev için çok para aldım.
“Beni dinlemiyor musun, bu evi buraya yapmazsınız bu bölge lanetli.”
“Lanet diye bir şey yoktur John. Hayalet ve diğer başka doğaüstü yaratıklar yoktur. Bu ev buraya yapılacak bunu ne sen ne de ben engelleyebiliriz.”
John bu sefer daha da hararetlenerek “Bu evi buraya yapamazsınız, burası lanetli.” Diyerek babamın yakasına yapıştı. Babamda John’u kendinden uzaklaştırmak isterken aralarında ufak bir kavga oldu. Etrafta çalışan işçiler ise babam ile John’u birbirinden ayırmaya çalıştılar. Babam orada bayağı saygın biriydi. “John’u dışarı at” emrini verir vermez John’u dışarı attılar.
Şimdi John’un söylediklerini düşünüyorum da gayet mantıklı geliyor. O bölgede gerçekten bir lanet var. Yoksa bir baba neden kendi öz çocuğunu öldürmek istesin ki. Ayrıca bu ayrıntıyı nasıl kaçırdım bilemiyorum ama ölü bulunan bütün çocuklar aynı evde, aynı oda da ölü bulundular. Daha eve girmeden hissettiğim o garip duyguda buydu işte evin lanetli olması.
Hemen o eve gidip laneti durdurmalıydık. Sebastian ve John’un mezarlarını da kazmıştık. Sebastian’ın kemikleri yerinde duruyordu. Ufak ve gelişmemiş minik kemikler halinde. Ne olursa olsun onları tuzlayıp yakmalıydım. Belki de lanet o kemiklerden geliyordu. Bu arada Alex ise diğer küçük kardeş olan John’un mezarını kazmaya başlamıştı. Küçük bir çocuğa göre bayağı büyük bir tabuta sahipti. Tabutu açtığımızda ise karşımıza 30 yaşlarda bir adam çıkıvermişti. Adamı gördüğümde çok şaşırdım çünkü o 18 sene önce inşaatta gördüğüm John Wesleydi. Bunun nasıl olduğuna bir anlam veremiyordum. Ne yani John gelecekten gelip o evin yapımını engelleyemeye çalışıp bunu başaramamışıydı. Ayrıca babam onu nereden tanıyordu. Zamanda yolculuk bir hayalet olabilir miydi? Küçükken beyni alınmış ölmemiş miydi? Nasıl büyüyebildi? Şimdi aklım daha da karışmıştı.
Alex’e düşündüğüm her şeyi aynen aktardığımda o bile şaşırmış, inanamamıştı. Ama bir planı vardı. O lanetli eve geri dönmek ve bu laneti durdurmak istiyordu.
“İnanmıyorum Jason. Bunun gerçekten olabileceğine ama şuan ki durumumuz onu gösteriyor.”
“Bende inanmıyorum ama hala kafamda soru işaretleri var.”
“Evet. Örneğin, neden bütün bu olayların sonunda 8 ve 9 sayısı yer alıyor? Bu laneti kim neden yapmak istedi? Bunları hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz sanırım.”
“O zaman bunu durdurmalıyız. Bunu durdurmak için bir planın var mı?”
“Bir avcının her zaman planı olmalıdır Jason.” Dedi çokbilmiş bir sırıtışla.
“Anlatmak ister misin?”
“Bütün o ölümlerin o evde yaşandığını söyledin o evde olan bir şey bu laneti sürdürüyor. Genellikle bir gümüşte oluyor bu tür şeyler.”
“Dostum, bu samanlıkta iğne aramaya benziyor.”
“Sanmıyorum. Eve ilk girdiğimde gerçekten garip bir şeyler olduğunu hissetmiştim zaten ve içeri girer girmez gözüme gümüş saat takıldı. O saat evin yapımından beri orada olmalı onu alıp yakmalıyız.”
“Bu gayet basit bir şey olacak o zaman. “ dedim son noktayı koyarak.
Ve lanetli eve doğru yol almaya başladık. Planımız şuydu; eve girerek kadında olan gümüş saati bize vermesini isteyecektik ve ondan sonra saati yakıp lanetten kurtulacaktık. İşimizi yarım bırakmamak için ise evde bir lanet çıkarma büyüsü yapacaktık. Eve geldik ve kapıyı çalarak içeri girdik. Sara çoktan hastaneden çıkmış eve gelmişti. Sanki bizi bekliyormuşçasına hızlı bir şekilde kapıyı açtı ve bizi içeriye davet etti.
“Ne oldu? Buna neyin sebep olduğunu bulabildiniz mi?”
“Evet, bayan. Bu ev lanetlenmiş.” Dedim ben ilk söze giren olmak isteyerek.
“Lanet mi? Kim tarafından?”
“Kim tarafından olduğunu bilmiyoruz. Sadece lanetlendiğini biliyoruz ve de şu duvarda duran gümüş saati alıp yakmamız gerekiyor.” Dedi Alex kararlı ve sinirli bir şekilde.
“Size gerçekten inanıyorum size onu vereceğim.” Dedi ve bir sandalye alarak saati duvardan indirdi.
Saati bana uzatarak işte alın derken birden bire saati kafama vurdu ve ben oracıkta bayıldım. İsterseniz buradan sonrasını Alex’in ağzından dinleyelim ya da günlüğünden;
“ Jason’ı bayıltmıştı. O an anladım ki Sara’nın içine biri girmişti. Bu laneti yapan ve çocukları öldüren şey onun içindeydi. Onu bir şekilde öldürmeliydim ama benden güçlüydü. Belimdeki tuz fırlatan silahı çıkararak bir el Sara’ya ateş ettim. Bir anda tuzla buz olarak kayboldu ama iki saniye sonra arkamda belirdi. Arkamı dönerek bu lanet şeyi nasıl öldüreceğimi düşünüyordum ki Jason’ın boğazına yapıştı.
-Owww! Yazık sana Alexandre. Bu lanetli çocuğa göz kulak olman için seni görevlendirdiler demek.
-Seni geberteceğim kaltak!
-Neden bu kadar sinirlisin Alexandre. Yoksa sana emanet edilen çocuğa sahip çıkamadın mı?
-Onu bırak çabuk yoksa seni geldiğin yere geri gönderirim.
-Bu kadar sinirlenmene gerek yok. Onu bırakacağım ama sende benim peşimi bırakacaksın.
-Hiç sanmıyorum. Seni bunca senedir arıyoruz ve şuan karşımdasın. Bu kadar kolay bırakamam.
-Sen bilirsin. Üzgünüm Alex ama bu küçük çocuk ölmek zorunda.
Bu kabul edilemez bir durumdu. Jason’ı tehlikeye atamazdım. O bizim için önemliydi.
-Peki, kabul ediyorum. Bırak onu ve bende seni bırakayım.
-Olmaz önce bu evden çıkmama yardım etmelisin.
-Ne yapmam gerekiyor.
-Bahçede duran büyük çınar ağacının yanındaki şişeyi bana getirmelisin.
Şişeyi almak için dışarı çıktım. Çınar ağacının yanında gerçekten de yerde duran küçük bir şişe vardı. İçinde simsiyah bir duman duruyordu. Onu alarak içeri girdim.
-İşte istediğin şişeyi aldım. Bırak onu şimdi.
-İşimi sağlama almalıyım. At bakalım şişeyi.
-Aferin sana Alex. Biraz geri çekil bakalım.
Dedi ve elindeki küçük şişeyi açtı. Şişenin içinden siyah bir duman çıktı ve Sara’nın bütün bedenini sardı. Sara’nın yüzünü göremiyordum etrafı simsiyahtı. Birden siyah duman pencereden dışarı çıkarak evden uzaklaştı. Duman dışarı çıkarken ev hafif bir sarsıntı yaşadı. Sanırım lanette kalkıyordu. Duman Sara’nın bedeninden çıkarken onu öylece ortada bıraktı. Sara yere düşerek bayıldı. Hem Jason’ı hem de Sara’yı kanepeye taşıdım.”
Alex şimdi burada olsa günlüğünü karıştırdığım için bana çok kızardı. Neyse nerede kalmıştık. Evet, Alex beni kurtarmak için o yaratığı serbest bırakmıştı. Neden serbest bıraktığını şimdi söylemeyeyim isterseniz heyecanımız kaçmasın.
BÖLÜM SONU