Tekil Mesaj gösterimi
  #1 (permalink)  
Alt 21.09.06, 16:34
kestelli_ceza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
kestelli_ceza
Profesör Baykuş
 
Kaydolma: 30.08.06
Erkek - 36
Mesajlar: 2.166
Teşekkürler: 1
Üyeye 110 kez teşekkür edildi
Yeni İdealizm Nedir?

Materyalizm konusunda, günlük konuşma dilinde, nasıl bir anlam karışıklığı yaratıldığını göstermiştik. İdealizm konusunda da aynı karışıklık vardır.
Gerçekten de ahlaki idealizm ile felsefi idealizmi birbirine karıştırmamak gerekir.
Ahlaki idealizm, insanın kendisini bir davaya, bir ülküye adaması demektir. Tüm dünyadaki işçi hareketinin tarihinden öğreniyoruz ki, sayılamayacak kadar çok devrimci ve marksist, yaşamlarını feda edecek kadar, kendilerini manevi bir ülküye (sayfa 42) adamışlardı ve bununla birlikte gene de felsefi idealizm denilen şeye karşıydılar.
Felsefî idealizm, dünyanın ruh ile açıklanmasını temel alan bir öğretidir.
Bu öğreti, felsefenin temel sorusuna, "en önemli, başlıca ve ilk öğe, düşüncedir" diye yanıt veren öğretidir. Ve idealizm, düşüncenin birinci derecede önemli olduğunu ileri sürerken, varlığı, düşüncenin yarattığını ya da başka bir deyişle maddeyi, ruhun yarattığını ileri sürmektedir.
İdealizmin ilk görünüşü böyledir; ve idealizm, dinlerde, salt ruhun, yani tanrının, maddenin yaratıcısı olduğunu ileri sürerek, tam gelişmesini bulmuştur.
Bugün de felsefe tartışmalarının dışında olduğunu ileri süren ve sözde dışında olan din, gerçekte, tersine, idealist felsefenin dolaysız ve mantıklı sunuluşudur.
Oysa, yüzyıllar boyunca işe karışan bilim, kısa zamanda, maddeyi, dünyayı, şeyleri, yalnızca tanrı ile açıklamaktan başka bir açıklama biçimini, zorunlu hale getirdi. Çünkü, daha 14. yüzyılda, bilim, doğa olaylarını, tanrıyı hesaba katmaksızın ve yaradılış varsayımından vazgeçerek açıklamaya başladı.
Bilimsel, materyalist ve tanrıtanımaz bu açıklamalarla daha iyi savaşabilmek için elbette ki idealizmi daha ilerilere götürmek, maddenin varlığınız bile yadsımak gerekti.
İşte 18. yüzyılın başlarında, bir İngiliz piskoposu olan ve idealizmin babası diye adlandırılan Berkeley'in dört elle sarıldığı şey budur.



II. BERKELEY'İN İDEALİZMİNİ NİÇİN ÖĞRENMELİYİZ?


Demek ki, Berkeley'in felsefe sisteminin amacı, (sayfa 43) materyalizmi yıkmak, maddi varlığın var olmadığını bize tanıtlamaya çalışmak olacaktır. O, Hylas ile Philonoüs'ün Söyleyişleri adlı kitabının önsözünde şöyle yazar:

"Eğer bu ilkeler kabul edilir ve bunlara gerçek gözüyle bakılırsa, bundan şu sonuç çıkar: Tanrıtanımazlık ve kuşkuculuk, ikisi birden, bir çırpıda tamamıyla yenilmiş, karanlık sorular aydınlanmış, hemen hemen çözümlenmez güçlükler çözümlenmiş ve paradokslardan hoşlanan insanlar sağduyuya kavuşturulmuş olur."[5]

O halde, Berkeley'e göre, doğru olan, maddenin var olmadığıdır ve tersini iddia etmek, aykırı bir tutumdur, yanılsamalı bir davranıştır.
Bunu bize nasıl tanıtlamaya çalıştığını göreceğiz. Ama felsefe öğrenmek isteyenlerin, Berkeley teorisini büyük bir özenle incelemelerinde direnmelerinin yersiz olmayacağını düşünüyorum.
İyi biliyorum ki, Berkeley'im tezleri, bazılarını güldürecektir, ama bizim 20. yüzyılda yaşadığımızı ve geçmişte yapılan bütün incelemelerden, çalışmalardan yararlandığımızı unutmamak gerekir. Ayrıca materyalizmi ve materyalizmin tarihini okuduğumuz zaman, eskinin materyalistlerinin de zaman zaman insanı güldürdüklerini göreceğiz.
Bununla birlikte, Marx ve Engels'ten önce, materyalist düşünürlerin en büyüğü olan Diderot'nun, Berkeley'in sistemini, "İnsan aklı ve felsefe için ne utanılacak bir şeydir ki, hepsinin en saçması olduğu halde, savaşım verilmesi en güç bir sistem"[6] olarak tanımlarken, onu biraz da olsa önemsediğini bilmemiz gerekiyor.
Bizzat Lenin de, Berkeley'in felsefesine sayfalar ayırmıştı ve, modern idealist filozoflar, "materyalistlere karşı (sayfa 44) piskopos Berkeley'de bulunamayacak hiçbir... kanıt ortaya koymamışlardır"[7] diye yazıyordu.
Son olarak, işte liselerde yararlanılan bir felsefe tarihi kitabında, Berkeley'in maddesizciliği (immaterialisme) üzerine yapılan bir değerlendirme:

"Kuşkusuz, henüz tamamlanmamış, ama hayran olmaya değer ve filozofların kafalarında bir maddi tözün varlığına olan inancı ebediyen yıkacak bir teori."[8]

Demek ki, bu felsefi düşünüş tarzı -her ne kadar yukarıdaki aktarmalardan da görüldüğü gibi başka başka nedenlerle de olsa- herkes için önem taşımaktadır.



III. BERKELEY'İN İDEALİZMİ


Demek ki, bu sistemin amacı, bize, maddenin var olmadığını tanıtlamaktan ibarettir.
Berkeley diyordu ki:

"Ruhumuzun dışında, düşünerek var olduğunu sandığımız, madde değildir, onları gördüğümüz için, onlara dokunduğumuz için, şeylerin var olduğunu düşünüyoruz; bu duyumları bize verdikleri için, onların varlığına inanıyoruz.
"Ama duyumlarımız, bizim, ruhumuzda sahip olduğumuz fikirlerdir. Öyleyse, duyularımızla algıladığımız nesneler, fikirlerden başka bir şey değildir ve fikirler ise bizim ruhumuzun dışında var olamazlar."

Berkeley'e göre, şeyler vardır; o, onların doğasını ve onların varlığını yadsımıyor, ama onların, ancak, duyumlarımızın bir yargısı sonucu ve onları bize tanıtan duyumlar biçiminde var olduklarını ve nesnelerin ancak aynı ve tek bir şey olduğunu ileri sürüyor.
Şeyler vardır, bu kesindir, diyor, ama bizde, bizim (sayfa 45) ruhumuzda, ve şeylerin ruh dışında hiçbir gerçekliği yoktur.
Biz şeyleri, görme duyusunun yardımıyla kavrıyoruz; biz, onları, dokunma duyusunun yardımıyla algılıyoruz; koklama duyusu, bize, koku hakkında bilgi veriyor; tatma duyusu, tat hakkında, ses alma duyusu, sesler hakkında bilgi veriyor bize. Bu çeşitli duyumlar, bize fikirler veriyor; birbirleriyle bağdaşan bu fikirler dolayısıyla, onlara ortak bir ad veriyoruz ve onları nesneler gibi sayıyoruz.

"Örneğin, belli bir düzenleniş içersinde, belli bir renk, bir tat, bir koku, bir biçim, bir kıvam gözlemlenir; elma sözcüğüyle belirlenen ayrı bir şey olarak tanınır; öteki fikir dermeleri, taş, ağaç, kitap ve öteki duyumlanabilir şeyleri oluştururlar..."[9]

Demek ki, dünyayı ve şeyleri, dıştaki şeyler olarak tanıdığımızı düşündüğümüz zaman, bunlar, yalnızca bizim zihnimizde var olduğuna göre, öyleyse, biz, yanılsamaların kurbanıyız.
Hylas ile Philonoüs'ün Söyleşileri adlı kitabında Berkeley, bu tezi, bize, şöyle tanıtlıyor:

"Aynı bir şeyin, aynı zamanda, farklı olabileceğine inanmak, bir saçmalık değil midir? Örneğin aynı anda soğuk ve sıcak. Düşününüz ki, ellerinizden biri sıcak, öteki soğuk olsun ve her ikisini de aynı zamanda orta sıcaklıkta su ile dolu kaba daldırsanız, su, bir elinize sıcak, ötekine soğuk gelmeyecek midir?"[10]

Mademki, bir şeyin kendisinin aynı anda farklı olabilmesi saçma bir şeydir, bundan, o şeyin ancak bizim ruhumuzda var olduğu sonucunu çıkarmalıyız.
Peki kendi uslamlama ve tartışma yönteminde ne yapıyor Berkeley'? Nesneleri, şeyleri, tüm özelliklerinden soyuyor.

"Siz diyorsunuz ki, nesneler vardır, çünkü onların bir renkleri, bir kokuları, bir tatları vardır; çünkü onlar, küçük ya da büyük, hafif ya da ağırdır. Ben, size, bunun, (sayfa 46) nesnelerde var olmadığını, ama bizim kafamızda var olduğunu tanıtlayacağım.
"İşte bir kumaş parçası. Siz, bana, onun kırmızı olduğunu söylüyorsunuz. Bütünüyle doğru mu bu? Siz, kırmızının, kumaşın kendisinde olduğunu düşünüyorsunuz. Kesin mi bu? Biliyorsunuz ki, gözleri bizimkilerden farklı olan ve bu kumaşı kırmızı olarak görmeyecek hayvanlar vardır; aynı şekilde sarılığı olan bir insan da, onu, sarı görecektir. Öyleyse bu kumaşın rengi nedir? Bu, duruma bağlı mı diyorsunuz? Şu halde, kırmızı, kumaşın kendinde değil, ama gözde, yani bizdedir.
"Bu kumaş hafif midir diyorsunuz? Bırakın bakalım bir karıncanın üzerine düşsün, karınca elbette ki ağır bulacak onu. Öyleyse kim haklı? Onun sıcak olduğunu düşünüyorsunuz? Ateşiniz olsaydı, soğuk bulacaktınız! Öyleyse sıcak mı, yoksa soğuk mu?
"Bir sözcükle, aynı şeyler, aynı anda, bazıları için kırmızı, ağır ve sıcak, başkaları için tam tersi olabiliyorsa, bu demektir ki, biz yanılsamaların kurbanıyız ve şeyler, yalnızca bizim zihnimizde vardır."

İşte böyle, nesnelerin tüm özelliklerini kaldırıp atarak, bunlar yalnızca bizim düşüncemizde vardır, yani madde bir fikirdir demeye kadar götürürsünüz işi.
Daha Berkeley'den önce de Yunan filozofları, tat, ses gibi bazı niteliklerin, şeylerin kendilerinde olmadıklarını, bizde olduklarını söylüyorlardı ki, bu doğruydu.
Ama, Berkeley'in teorisinde yeni olan, bu gözlemi, nesnelerin tüm niteliklerini içine alacak kadar genişletmesidir.
Yunan filozofları, gerçekten de şeylerin nitelikleri arasında şöyle bir ayrım yapmışlardı:
Bir yanda, nesnelerin kendilerinde olan ağırlık, büyüklük, dayanıklılık gibi ilk nitelikler.
Öte yanda, koku, tat, sıcaklık, vb. gibi bizde olan ikincil nitelikler. (sayfa 47)
Oysa Berkeley, ikincil niteliklere ait tezi, ilk niteliklere aynen uygular, şöyle ki, bütün nitelikler, bütün özellikler, nesnelerde değil, ama bizdedir.
Güneşe bakarsak, biz, onu, yuvarlak, düz ve kırmızı görürüz. Bilim, bize, yanıldığımızı, güneşin düz ve kırmızı olmadığını öğretir. Öyleyse, bilimin yardımıyla, güneşe atfettiğimiz bazı yanlış nitelikleri bir yana bırakıyoruz, ama bu yüzden güneşin var olmadığı sonucunu da çıkarmıyoruz. Oysa Berkeley, böyle bir sonuca varıyor.
Berkeley, elbette ki, eskilerin yaptıkları ayrımın bilimsel çözümlemeye dayanmadığını gösterirken haksız değildi, ama kendisi, bu gözlemlerden onların sahip olmadıkları sonuçlar çıkararak bir uslamlama yanlışı yapıyor, safsata yapıyor. Şeylerin niteliklerinin, gerçekten de, duyularımızın bize gösterdiği gibi olmadığını, yani duyularımızın maddi gerçeği bozduğunu gösteriyor ve o, bundan, hemen maddi gerçeğin var olmadığı sonucunu çıkarıyor.



IV. İDEALİST USLAMLAMANIN SONUÇLARI


Tez, "Her şey, ancak bizim zihnimizde vardır." olduğuna göre, bundan dış dünyanın var olmadığı sonucunu çıkarmak gerekir. Bu düşünüş tarzını sonuna kadar götürerek, "Mademki öteki insanları ancak benim fikirlerimle tanıyorum, mademki öteki insanlar benim için ancak, maddi nesneler gibi, fikir dermelerinden başka bir şey değildir, var olan yalnızca benim." demeye kadar vardırırız işi. Buna, felsefede (yalnızca kendim demek olan) tekbencilik (solipsisme) denir.
Lenin, daha önce andığımız kitabında, bize diyor ki, Berkeley, böyle bir teoriyi savunduğu suçlamasına karşı, kendisini, içgüdüyle savunuyor. Hatta görüyoruz ki, idealizmin aşırı biçimi olan tekbencilik, hiçbir filozof tarafından savunulmamıştır. (sayfa 48)
Bunun için, idealistlerle tartışırken, maddeyi gerçekten yadsıyan uslamlamaların; mantıklı ve tutarlı olmak için, tekbencilik (solipsisme) denen bu saçma aşırılığa varmaları gerektiğini ortaya çıkarmaya özen göstermeliyiz.



V. İDEALİST KANITLAR


Berkeley'in teorisini, elden geldiği kadar yalın bir biçimde özetlemeye önem verdik, çünkü felsefi idealizmin ne olduğunu en açık yüreklilikle ortaya koyan Berkeley'dir.
Ama bizim için yeni olan bu düşünüş tarzlarını iyi kavramak için, onları ciddiye almak ve anlamaya çalışmak artık kaçınılmaz olmuştur. Niçin?
Çünkü, daha ilerde göreceğiz ki, idealizm, yeni sözlerin ve deneyimlerin ardına gizlenerek, daha üstü örtülü bir biçimde karşımıza çıkarsa da, bütün idealist filozoflar, "eski Berkeley'in" (Lenin) kanıtlarını yeniden ele almaktan başka bir şey yapmazlar.
Çünkü, gene göreceğiz ki, resmi felsefe tarihine egemen olmuş ve hala egemen olan idealist felsefe, kendisiyle birlikte, içimize işlemiş bulunan bir düşünce yöntemi kullanarak, bütünüyle laik bir eğitime karşın, kafamıza yerleşmeyi başarabilmiştir.
Bütün idealist filozofların kanıtlarının temeli, piskopos Berkeley'in düşünüş tarzında bulunduğundan, bu bölümü özetlemek için, bu kanıtların başlıcalarının neler olduğunu ve bize, neyi tanıtlamaya yönelik bulunduklarını belirtmeye çalışacağız.



1. Ruh maddeyi yaratır.


Bu, artık biliyoruz, felsefenin temel sorusuna verilen idealist yanıttır; bu, ruhun dünyayı yarattığını kabul eden çeşitli dinlerde yansısını bulan idealizmin ilk biçimidir. (sayfa 49)
Bu iddia, iki anlama gelebilir.
Ya, tanrı dünyayı yaratmıştır ve o, bizim dışımızda, gerçekten vardır. Bu, teolojinin[11] görülegelen idealizmidir.
Ya, tanrı, bize, hiçbir maddi gerçeğe tekabül etmeyen fikirler vererek, bizde, dünya yanılsamasını yaratır. Bu madde bizim ruhumuz tarafından oluşturulmuş bir ürün olduğundan, ruhun tek gerçek olduğunu bize tanıtmak isteyen Berkeley'in "maddesizci idealizmidir".
Bunun için idealistler ileri sürerler ki:



2. Dünya bizim düşüncemiz dışında mevcut değildir.


İşte bu, Berkeley'in, şeyler ancak bizim ruhumuzda mevcut olduğu halde, biz, onlara, kendilerine özgü olabilecek özellikler ve nitelikler yükleyerek yanılgıya düştüğümüzü kesin olarak söylerken, bize tanıtlamak istediği şeydir.
İdealistlere göre, sıralar ve masalar pekala vardır, ama bizim dışımızda değil, yalnızca bizim düşüncemizde, çünkü:



3. Şeyleri yaratan bizim fikirlerimizdir.


Başka bir deyişle, şeyler, düşüncemizin yansısıdır. Gerçekten de, mademki madde yanılsamasını yaratan ruhtur, mademki bizim düşüncemize madde fikrini veren ruhtur, mademki şeyler karşısında duyduğumuz duyumlar şeylerin kendilerinden değil; ama yalnız bizim düşüncemizden ileri gelir, dünyanın ve şeylerin gerçekliğinin kaynağı bizim düşüncemizdir, ve buna göre, bizi kuşatan her şey, bizim ruhumuzun dışında mevcut değildir ve ancak bizim düşüncemizin yansısı olabilir. Ama, Berkeley'e göre, bizim ruhumuz kendi başına, bu fikirleri yaratmak yeteneğinde olamayacağından ve zaten her istediği fikri (onları kendi kendine yaratabilseydi, bunu başarabileceği için) yaratamadığından, (sayfa 50) daha güçlü başka bir ruhun bu fikirlerin yaratıcısı olduğunu kabul etmek gerekir. Şu halde, bizim ruhumuzu yaratan ve ruhumuzda karşılaştığımız dünya hakkındaki bütün fikirleri bize buyuran tanrıdır.
İşte idealist öğretilerin dayandıkları başlıca tezler ve felsefenin temel sorusuna verdikleri yanıtlar bunlardır. Şimdi de materyalist felsefenin bu soruya ve bu tezlerin ortaya çıkardığı sorunlara verdiği yanıtın ne olduğunu görmeye sıra geldi.
Alıntı ile Cevapla
Sponsor