Tekil Mesaj gösterimi
  #1 (permalink)  
Alt 22.08.09, 03:32
kasvet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
kasvet
red
 
Kaydolma: 10.01.07
Erkek - 34
Mesajlar: 6.935
Teşekkürler: 260
Üyeye 945 kez teşekkür edildi
Arrow Burak Eldem - Marduk'la Randevu ...

Gerçekten de eğer okyanusun iki yakasında tarihsel izleri görülen, 'dünyanın dönüş hızının yavaşlaması' gibi bir olgu varsa, bu bir tek şeyi gösterir: Dünyanın ekseni ve manyetik kutuplarına yönelik çok şiddetli bir baskı uygulanmıştır. Bunu da ancak çok yakından geçen, ters yörüngeli ve büyük kütleli bir gezegen yaratabilir.
Aslında iki olayın eş zamanlı olup olmaması da çok önemli değildir; her iki anlatı, birbirinden çok uzak zamanlara ait sözlü efsanelerden aldıkları esini kullanıyor olabilirler.
Dikkat çekici olan nokta, Hitit Mitolojisindeki Hahimmas Miti ya da Mısır'da karşımıza çıkan "Ra'nın Gözü" hikâyesinde olduğu gibi, güneşin ortalardan kaybolduğu sıradışı anlara ilişkin, toplumsal bellekte yer etmiş olayların varlığıdır.
"Enuma Eliş" ve Sümer kil tabletleri ya da silindir mühürler bize yalnızca Nibiru/Marduk adlı bu gezegenden söz etmiyor. Güneş sistemimizin henüz tanışmadığımız bu üyesinin, cüssesine uygun büyüklükte ve çapta, dört de uydusu var. Yaratılış efsanesinde bu uydulardan birinin "Tiamat'a saldırdığını" okuyoruz; ve onu parçaladığını. Tiamat'tan geriye kalan parçalar, bu çarpışmadan artakalan "molozlar".
Şimdi, böylesine büyük bir kütleye ve çevresinde dönen dört uyduya sahip dev bir gezegenin, yörünge geçişleri sırasında güneş sistemimizin dünyanın da bulunduğu bölümde ne denli büyük tehlikeler yaratacağını düşünebiliriz:
Büyük yeni çarpışmalara yol açabilir; asteroid kuşağından geçip Mars'a doğru yaklaşırken çok sayıda bu tür parçacığı çekim gücüyle "yedeğine alıp" yanında sürükleyebilir; bunların uzaya savrulmasıyla dünya ve uydusu ay üzerine meteor yağmurları yönlendirebilir; uydularıyla birlikte oluşturacağı güçlü etkiyle dünyanın atmosferini rahatsız edebilir ve benzeri görülmedik fırtınalara neden olabilir; dahası, yerkabuğuna uygulayağı güçle yeryüzünde büyük zincirleme depremlere, hatta eksen hareketinde aksama, yavaşlama ve durmalara bile neden olabilir.
Eski çağ toplumlarının bize bıraktığı zengin "mitoloji"lerde, bunların hepsinin izlerine rastlıyoruz. Hatta Ay'ın ve Mars'ın üzerinde gördüğümüz bol miktarda krater ve çukurlar, evrenin bu iki gök cismine hiç de nazik davranmadığının göstergeleri olarak hâlâ önümüzde duruyorlar.
Kitabın başından beri yinelediğimiz gibi, mitleri ve kutsal metinleri geçerli birer tarihsel kaynak gibi birebir "yaşanmışların kaydı" olarak kabul etmek, büyük bir yanılgı olur ve ancak körü körüne inancın varlığını gösterir.
Ama dünyanın değişik bölgelerinde binlerce yıldan bu yana varlığını koruyan, büyükçe bir bölümü çok eski çağlardan bu yana sözlü gelenekle aktarılmış bu külliyatı bütünüyle "uydurulmuş hikâyeler" olarak görüp, dikkate almadan bir kenara atmak, sandığımızdan çok daha vahim bir hataya sürükleyebilir bizi.
Düşeceğimiz en büyük ve en korkunç yanılgı, sahip olduğumuz bilim ve teknolojiye narsist bir utkuyla bağlanıp, "ne çok şey bildiğimizi" düşünerek böbürlenmek; eski çağdaki atalarımızıysa "hiç bir şey bilmeyen batıl inançlı cahiller" olarak yargılamaktır. Evren ve bu gezegendeki varlığımız hakkında neredeyse hiç bir şey bilmiyoruz. El yordamıyla başlayan ve hızlanarak süren bir bilgilenme dönemindeyiz henüz; elimizdekilerse son derece az.
"Çok açıktır ki, eskilerin yazdıklarına daha saygılı bir tavırla yaklaşmamız gerekiyor. William Irwin Trompson, Tarihin Kıyılarında adlı müthiş kitabında 'Ya dünyanın tarihi bir mitse, ama bu mit, dünyanın gerçek tarihinden geriye kalanlarsa?' diye sorar."
Zecharia Sitcihin'in çabalarıyla tarihsel izleri su yüzüne çıkan Onuncu Gezegen Nibiru/Marduk astronomların yarım yüzyıla yakındır ısrarla aradıkları "Gezegen X" den başka bir şey değildir. Plüton'un diğer gezegenlere oranla farklı eğime sahip, basık ve uzun bir yörünge izlemesi gibi, Nibiru/Marduk da çok büyük ve aykırı bir yörüngeyle Güneş'in çevresinde tur atmaktadır.
Güneş sistemimize her yaklaştığında ciddi doğal afetlere neden olan bu dört uydulu devin, baştan beri izini sürdüğümüz, İ.Ö. 1650'lerde tüm dünyada yaşanan ve Exodus kitabına esin kaynağı olan zincirleme felâketlerin doğrudan sorumlusu olduğunu düşünüyorum. Bu, ilk bakışta, bütün ayrıntılar bir yana, son derece dikkat çekici bir sonuca yönlendiriyor bizi: Eğer İ.Ö. 1650'lerde olanların sorumlusu Nibiru'ysa ve eğer bu gezegenin yörüngesi gerçekten 3600 yıl dolayında sürüyorsa, güneş sistemimze bir daha ki yakın geçişi çok yakınlarda olmalıdır!
Yörüngesinin tam uzunluğu açıklanmayan; ancak '3600 yıl' gibi yuvarlak ve hesaplamayı kolaylaştıran bir sayıyla simgelenen bu dev gezegenin geri dönüşü, acaba astronomik tahminlerdeki isabetle tanıdığımız antik Maya uygarlığının "Çağ Bitişi" olarak işaretlediği 2012 yılına rastlayabilir mi?
Alıntı ile Cevapla
Teşekkür Edenler:
Sponsor