Tekil Mesaj gösterimi
  #1 (permalink)  
Alt 13.08.09, 15:46
f.t.m - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
f.t.m
=))
 
Kaydolma: 14.07.07
Kadın - 32
Mesajlar: 3.170
Teşekkürler: 89
Üyeye 131 kez teşekkür edildi
Standart TürK Kahvesi

ETYOPYA PLATOSUNDAN ÇIKTI. YEMEN’E GELDİ. AMA ADI TÜRK KAHVESİ. ÇÜNKÜ BATI’YA OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDAN YAYILDI. O KADAR DEĞERLİ VE O KADAR SAĞLAM BİR GELENEĞE SAHİP Kİ, BUGÜNÜN "POP" ALTERNATİFLERİ KARŞISINDA ASALETİNİ HALA KORUYOR.ÇÜNKÜ BİR ADABA SAHİP.



" Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül ahbap ister kahve bahane"

Bir kahve içme bahanesi ile evlerde bir araya gelen hanımlar; yine aynı amaçla kahvehanelerde bir araya toplanan beyler, sosyal ortam yaratmış olurlar kendilerine. Tatlı sohbetler, dertleri birazda olsun unutma fırsatı, karşılıklı görüş alış verişine vesile olur bu anlamda bir fincan kahve.

Yüzlerce yıllık bir içecektir Türk kahvesi. Minicik çekirdeklerden fincanlara oradan da kırk yıl hatır edinilebilecek gönüllere dolar. Küçük fincanlar içerisinde telvenin bıraktığı şekillere bakılarak geleceğe dair yorumlar yapılır. Umulan genelde aynı şeylerdir herkes için; kısmet, şans, para, mutluluk...


=Tarihi=

Türk Kahvesi, Türkler tarafından keşfedilen kahve hazırlama ve pişirme metodunun adıdır. Özel bir tadı, köpüğü, kokusu, pişirilişi, ikramıyla kendine özgü bir kimliği ve geleneği vardır.
Kelime olarak arapça "kahwa" dan geliyor. Bu sözcüğün de Habeşistan’da kahve üreten Kaffa yöresinden alındığı sanılıyor.Önceleri Arap Yarımadası'nda kahve meyvesinin kaynatılması ile elde edilen içecek, bu yepyeni hazırlama ve pişirme metoduyla gerçek kahve lezzetine ve eşsiz aromasına kavuşmuştur. Kahve ile Türkler sayesinde tanışan Avrupa; uzun yıllar kahveyi, Türk kahvesi olarak bu yöntemle hazırlayıp tüketmiştir.
Brezilya ve Orta Amerika menşeili, arabica türü, yüksek kaliteli kahve çekirdeklerinden harmanlanan ve titizlikle kavrulan Türk Kahvesi, çok ince öğütülür. Bir cezve yardımıyla su ve isteğe göre şeker ilave edilerek pişirilir. Küçük fincanlarla servis yapılır. İçilmeden önce telvesinin dibe çökmesi için kısa bir süre beklenir.

1517 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul'a getirdi.
Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk Kahvesi adını aldı.
İlk olarak Tahtakale'de açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanıştı. Günün her saati kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurdu.
Saray mutfağında ve evlerde yerini alan kahve, çok miktarda tüketilmeye başlandı. Çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulduktan sonra dibeklerde dövülerek cezvelerde pişirilmek suretiyle içiliyor ve en itibarlı dostlara büyük bir özenle ikram ediliyordu.
Kısa sürede, gerek İstanbul'a yolu düşen tüccarlar ve seyyahlar gerekse Osmanlı elçileri sayesinde Türk Kahvesinin lezzeti ve ünü önce Avrupa'yı oradan da tüm dünyayı sardı.

Özellikleri

Türk kahvesinin ayrıcalığını belirleyen noktaları özetlersek diyebiliriz ki; Türk kahvesinin (dozunda içildiği takdirde) sağlığı tehdit edecek zararlı yanı yoktur. Teskin edici ve dinlendirici özelliği vardır. Bir fincan kahvedeki 50 mg. kafein hemen vücuttan atılır. Bu bakımdan Türk kahvesi fincanı ideal ölçülere sahiptir. Bir fincandan fazla içildiğinde zihin açıcı, uyarıcı, enerji verici özelliği ön plâna çıkar. Sindirime yardımcı olur. Bu yönüyle şekerli içmemek kaydıyla kilo almayı ve mide ekşimelerini önler. Yerinde ve zamanında içildiği zaman olağanüstü bir keyif verici olarak ün yapmıştır.



- Dünyanın en eski kahve pişirme yöntemidir.
- Yumuşak ve kadifemsi köpüğü sayesinde damakta en uzun süre tadını devam ettiren kahve türüdür.
- Birkaç dakika şekli bozulmadan kalabilen bu leziz köpüğü sayesinde, uzun süre sıcak kalabilir.
- İnce kenarlı fincanda sunulduğu için, diğer kahve türlerine göre daha yavaş soğur ve böylece daha uzun süren bir kahve keyfi sunar.
- Yoğun şurupsu kıvamı ile ağızdaki lezzet tomurcuklarını aşırı uyararak hafızada yer eder.
- Diğer kahve türlerine göre, daha kıvamlı, yumuşak ve aromatiktir.
- Kendine özgü enfes kokusu ve özel köpüğü ile diğer kahvelerden kolaylıkla ayırt edilebilir.
- Kahve tutkunları tarafından, kaynatılarak içilebilen tek kahve olarak kabul edilir.
- Kahve Falı ile geleceği anlatmak için kullanılan tek kahve türüdür.
- Eşsizdir çünkü kahvesi fincanın içindedir ancak telve olarak dibe çöktüğünden filtre edilmesine ve süzülmesine gerek kalmaz.
- Sağlıklıdır çünkü fincanın dibinde biriken telvesi içilmez.
- Sıklıkla içildiği halde, miktar olarak fazla olmadığından şişkinlik yapmaz.
- Diğer kahve türlerine göre, bir içimde daha az kafein içerir.
- Kahveden önce su içilerek, ağızda bulunan önceki tatlar arındırılarak kahve tadının eşsiz bir şekilde tatılması sağlanır.

Türk kahvesi gelenektir;

Eski Türk kahvesi genellikle şekersiz olurdu. Bunun yerine kahve öncesinde veya sonrasında tatlı bir şey yemek veya içmek geleneği vardı. Tatlı olarak şerbet gibi içecekler alındığı gibi reçel, şekerleme veya lokum da yenirdi. Genellikle kahveyle birlikte lokum ikram edilirdi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun etkisindeki Yunanistan, Makedonya, Yugoslavya gibi yerlerde ve Türkiye’de kadınlar tarafından Türk kahvesi genellikle şekerli olarak alınırdı. Bu bakımdan sade, yandan çarklı, orta vb. gibi isimlerle kırkı aşkın kahve pişirme şekli bulunmaktadır. Şayet kahvenin değişik ve güzel bir koku taşıması isteniyorsa fincanların dibine yerleştirilen bir mahfaza içine kokulu maddeden bir parça konulurdu. En çok yasemin, amber, karanfil ve kakula kullanılırdı. Türk kahvesinin sunuluşu gerçek bir geleneksel tören havasında olurdu. Bu tören çekirdek kahvenin kavrulmasından, pişirilip fincanlara konulması ve konuklara ikramına kadar uzun, seyirlik safhaları kapsamaktadır. Gerçek Türk misafirperverliği ve konuğa olan sıcak saygının bir örneğini bu törenlerde izlemek olanağı vardır. Günümüzde kız istemeye gidildiğinde kahveyi evlenecek kızın taşıması ve onun taşımadaki ustalığı, ayrıca pişirdiği kahvenin lezzeti bu törenlerden kalan önemli bir gelenek olarak hâlâ sürdürülmektedir.

BİR FİNCAN KAHVENİN KIRK YIL HATIRI VARDIR;( hikayesi)

halk arasında sıkça söylenen, dostluk göstermenin önemini vurgulayan bir atasözümüz.

şöyle bir hikaye de varmış kahvenin hatırı ile ilgili:

vaktiyle istanbul'da yemiş iskelesi'nde kahvecilik yapan ve başından türlü maceralar geçtikten sonra âmâ düşen bir adamdan naklen üsküdarlı halk şairi vasıf, ondan da naklen reşad ekrem şöyle kaydediyor (istanbul ansiklopedisi v, 2808) :

" ...
bu adamın bir gün kahvehanesine bir yeniçeri gelip,
– hey arkadaş! hep müşterilerine birer kahve yap, lakin şu kafire yapma! demiş.
kafir dediği de bir köşede oturup nargile içen bir rum gemi kaptanı imiş. ama, hiç süphesiz ki o zaman gözü açık, birer kahve yapıp vermiş. en sonra da iki kahve yapıp :
– kaptan, biz de seninle içelim; diye rum müşterinin yanına oturmus. yeniçeri,
– heeyy! ben sana o kafire kahve yapma diye tembih etmedim mi? diyince kahveci de,
– kaptana yaptığım kahve senden degil, ocaktandır ağa! cevabını vermiş.

aradan zaman geçmiş. sisam adasında büyük bir isyan baş göstermiş. kahveci de yeniçeri ocağında kayıtlı asker olduğu için adaya sevk edilmiş. askerin arasında suyu bulduğuna göre sisam'da asi olan rumlar, ele geçirdikleri türk esirleri bir meydanda müzayede ile satarlar, arttırıp alan da hemen boğazlayıp kesermiş. müzayede ile esir satmaktan kasıtları da, isyan hareketini beslemek için bir nevi yardım toplamakmış. gün gelmiş, yemiş iskelesi'nin kahvecisi de rumların eline esir düşmüş ve diğer esirlerle birlikte o meydanda satışa çıkarılmış. istekliler kaç kişi ise karşılarına dizilmişler, bekleşirler imiş... o sırada tepeden tırnağa silahlı bir rum gelmiş. bunları gözden geçirdikten sonra bir iskemleye oturmuş. müzayede de başlamış. ilk, bir paradan başlarlarmış. bir can da beş paraya, on paraya kadar çıkarmış. sıra kahveciye gelince iskemlede oturan o sılahlı adam yekden,
– beş kuruş! diye bagırmış.

arttıran olmayınca da esiri alıp bir muhafız nezareti altında şehirden çıkarmış. zavallı kahveci, "beni beş kuruşa aldıgına göre kimbilir ne gibi iskencelerle öldürecek." diye düşünürken, ıssız bir yerde o silahlı rum :
– korkma, demiş, sen beni tanımadın ama ben seni tanıdım. hani bir yeniçeri bana hakaret ettigi zaman sen onu dinlemeyip bana kahve ikram eden yemis iskelesi'ndeki kahveci degil misin?

kucaklasıp öpüşmüşler.

bir fincan kahvenin hatırını sayanlardır ki asi de olsa, saki de olsa merd adamdır.

Bu mesaj; f.t.m tarafından '13.08.09 - 15:57' tarihinde değiştirildi.
Alıntı ile Cevapla
Teşekkür Edenler:
Sponsor